Enver Abim buyurdular ki;
Mübarekler buyurdular ki; Bir gece Efendi hazretlerine gittim. Yağmur yağdı, yerler çamur. Bir saat geçti, saat sekiz-dokuz civarı. Yanlarında dururken, Efendi hazretleri buyurdular ki; Acaba Münir nasıl? Münir abi de, Bayezid’de oturuyor. Hocamız; Ben hemen odadan çıktım, ayakkabılarımı giydim, buyurdular. Yürüye yürüye, koşa koşa.. Eyüp tepesinden Beyazıt’a gidiyorlar. Gece ve kabristanın içinden geçiyorlar. Edirnekapı’da öyle şimdiki gibi yol yok. Sadece mezarlıkların arasında patika bir yol var. Biz biliyoruz o yolu. Oradan gittim, kapıyı çaldım. Münir abi çıktı. Efendim, Efendi hazretleri sizi sordu. Nasılsınız, dedim. İyiyim, bir şeyim yok. Ellerinden öperim, dedi. Tekrar soluk soluğa geri geldim. Efendi hazretleri hâlâ sohbete devam ediyordu. Efendim, ben Bayezid’e gittim, Münir abiyi gördüm, dedim. Öyle mi? Nasıl buldun, dedi. İyi, sıhhati yerinde. Bir sıkıntı yok elhamdülillah, dedim. Çok rahatladım, beni çok sevindirdin, dedi. O kelimeyi almak için gittim, buyurdular. Hocamızdaki gayrete bakın! Biz Mübareklere yürürken bile yetişemiyorduk. Mesela, elinde çanta yürüyorlar, biz yetişmek için koşuyoruz. Önüne bakıyorlar, Efendi hazretleriyle beraberler, yetiş yetişebilirsen.. Çok müstesna bir zâttı. Yani, kıyamete kadar Hocamızın bir daha gölgesi gelmez.
ali zeki osmanağaoğlu