Enver abim buyurdular ki;
Bir gün Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselam” oturuyorlar, Eshab-ı kirama anlatıyorlar. Bunu cenab-ı Peygamber anlatıyor. Buyuruyorlar ki; Bizden evvel bu havalinin bir meliki vardı, sultanı vardı, padişahı vardı. Çok aksi, çok zalim, çok pinti, çok berbat biri ama Müslümandı, yani o zamana ait. Çünki, isimleri belirtilmiş peygamberler var. İsimleri bilinmeyen 124 binden ziyade veya noksan peygamber vardı. İnanan azdı ama hak dinler her zaman vardı. O da bir hak dinden ama müşrik değildi. Derken, bir yer kazıyorlar, o kazdıkları yerde bir hazine çıkıyor, gidiyor, hazineyi topluyorlar, topluyorlar, saray hazine doluyor. Diyor ki, ne kadar fakir fukara varsa hepsini saraya getirin, hepsini onlara dağıtacağım, çok sıkıntı çektiler. Maddi bakımdan hepsi refahta olsun. Bunu Peygamber efendimiz anlatıyorlar. Her gelene altın, gümüş, bilezik, ne varsa dağıtıyor, bütün millet refaha kavuşuyor. Hepsi mutlu. Ve hazine bitiyor, bu şekilde ölüyor gidiyor. Aişe validemiz “radıyallahü anha” buyuruyorlar ki, peki ya Resulallah, bu, Cennete gitti mi. Hayır, Cehenneme gitti, buyuruyorlar. Neden ya Resulallah? Buyuruyorlar ki; Çünki, onun derdi, fakir fukaraya yardım etmek değildi. Cömert anılmak için, kendisinden cömert olarak bahsedilsin diye verdi, onun kalbinde Allahü tealanın rızası, düşüncesi yoktu.
ali zeki osmanağaoğlu