Enver abim buyurdular ki;
Allah rahmet eylesin, Sedat Işık amca bir gün bana; sana bir yer tarif edeceğim. Git oraya, oradaki hadis-i şerifi oku, öğren, gel dediler. Allah, Allah. Musalla taşlarının olduğu yere gelmeden önceki kapılara bakarsın, oradaki kapıların birinde bir hadis-i şerif yazıyor. Onu oku, öğren, gel dediler. Gittik, bir daha okuduk. Bir daha okuduk, sonra onu levha yaptırdık elhamdülillah. Meğer Mübareklerin odasında da varmış bu levha. Diyor ki; Sen bu dünyada garip gibi ol. Hayat öldükten sonra başlayacak. Garip demek; yabancı ülke, yabancı lisan, hiçbir akraban yok, tanıdık yok, hiç kimse yok. Ne yaparsın? Allah dersin. Bakma sen, şimdi her tarafta arkadaşlarımız var. Bizimki gariplik değil. İşte abiler, hayat bu… Veya diyor; Durakta bekleyen yolcu gibi ol. Ya uçağa, ya otobüse, ya vapura bineceksin ama bir yere gideceksin. Kendini ölmüş kabul et, deniliyor. Hayat öldükten sonra başlayacak. Buna hayat denmez. Neden? Biraz evvel söyledik. İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. Çünki, hepsi mezara girdiği zaman, bir ara başı kalkacak yerinden. O nasıl bir hal ise. O zaman bakacak ki, ben neredeyim. İşte hayat bu. O zaman diyecek ki, ben kabirin içindeyim.
ali zeki osmanağaoğlu