Enver abim buyurdular ki;
Akşam Mübarekleri rüyamda gördüm. Bizim hanım, Enver abi ve Mübarekler, üçümüz beraberiz. Buyurdular ki; Ben sizi gezmeye götüreyim. Çünki böyle yaparlardı. Yakacığa veyahut da Boğaza bir yere götürürlerdi. Ya Rabbi, ne günler.. Böyle gazino gibi bir yere gittik. Fakat Anadolu işi, yani çok şatafatlı, modern bir yer değil. Masalarda örtü yok. Sade bir yer. Müzik, çalgı yok. Bir masaya gittik. Fakat güneş de tepede. Eyvah, şimdi güneşin altında nasıl oturulacak, dedim. Bir kere kızlarına kıyamazlar, belli. Güneşi arkaya verirler. Bari beni güneşe karşı oturtsalar da, kendileri orta yerde kalsalar diye bir düşünce.. Fakat hâşâ, sümme hâşâ, Onlara böyle teklif etmek, ayıp olur. Mübarek bir zâta, hocam nasıl çok genç kaldınız, diye sormuşlar. Bana akıl veren talebelerim olmadığı için genç kaldım, demiş. Ekseri akıl verirler ya.. Efendim, masanın başına geldik. Bizim hanıma buyurdular ki; Sen karşıya geç, güneş sana zarar vermesin, yakmasın. Hanım rahatladı. Yani güneş arkasında kaldı. Buyurdular ki; Ben de güneşe karşı oturayım, Enver rahatsız olmasın. Bizi ortaya aldılar. Rüyada dahi olsa, şefkat ve merhametlerini ortaya koydular.
ali zeki osmanağaoğlu