Enver abim buyurdular ki;
Kasım 1953, çok zor bir tarih. O tarihte babamı kaybettim. O gün sabahleyin, babam beni çağırdı, dedi ki; Şurada çantam var, getir dedi, getirdim. Çantasını açtım, içinden benim nüfus cüzdanımı çıkardı. Nüfus cüzdanımı verdi ve son sayfasını oku, dedi. En son sayfasını okudum, yazdığı şey şu idi: Oğlum, bu ülkenin, okumuş insana ihtiyacı var. Benden sonra sana okuma diyecekler. Fakat sen, şartlar ne olursa olsun okuyacaksın. Çünki ben, senin doğduğun gece rüyanı gördüm. Sen bu ülkeye faydalı bir insan olacaksın ve büyük zatlara hizmet edeceksin. Tabir bu… Peki baba dedim ve elini öptüm. Babam beni çok severdi. Bu, sevgi üstünde, aşk derecesindeydi. Neticede ayrıldık… Şu sözü çok mühimdi. Dedi ki; şimdi kitaplarını çantana koy, gel elimi öp ve okuluna git. Ben biraz sonra yüce Rabbimin yanına gittiğim zaman diyeceğim ki; Allah’ım, ben oğlumu okula gönderirken geldim. Ve babamın sözüdür, ihlaslı ol. İşte böyle…
Hep gülmek marifet değil, ağlamak da bir marifettir. Ağlamayan insandan korkun. Allah’a hamdolsun, ben hep güldüm ama geceleri çok ağladım ve öyle bugünlere geldim.
Hep gülmek marifet değil, ağlamak da bir marifettir. Ağlamayan insandan korkun. Allah’a hamdolsun, ben hep güldüm ama geceleri çok ağladım ve öyle bugünlere geldim.
ali zeki osmanağaoğlu