Enver abim buyurdular ki;
Peygamberimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyorlar ki; Her mü’min, ahirette sorulacak olan dört suale hazırlansın. Allahü teala mahşerde, bütün müslümanlara dört şey soracaktır. Dolayısıyla, bu dört şeye hazırlanabildiğimiz kadar hazırlanalım. Birincisi, vaktini nerede harcadın? Çünki, dünyadan ahirete giden iki tane nehir vardır. Biri Cehenneme, biri Cennete gider. Hangi nehirdeysen, onun hesabını vereceksin. Eğer Cennete giden nehirdeysen, ki onun şartları var, ne mutlu sana! Onlardan bir tanesi de, vaktini ne ile geçirdiğindir. Şimdi ben düşünüyorum, ilk okul, lise, üniversite, şu bu, yirmi-yirmibeş sene tahsil.. Bir sabah kalktık, Mübarekler buyurdular ki; Bu otobandan değil, bundan sonra şu otobanda yürüyeceksiniz. Yani, hiç meslekle alakası yok! Yarın gazetecisiniz. Çok iyi de, yirmibeş seneyi düşündüğünüz zaman, eğer namaz kılmasaydım, o yirmibeş sene benim için ölmüştü. Hiç faydası yoktu. Çünki, bu meslekle bu meslek, taban tabana zıt! Elhamdülillah ki, şu anda piyasada gazete kurup da devam ettiren, tek Enver abi kaldı. Köprünün altından çok sular geçti. Kimisi sattı, kimisi satın aldı; ama kurup da devam ettiren bir tek kişi var. Neden? Benim değil de ondan. Cağaloğlu’nda, Çatalçeşme sokaktayız, ikinci katta oturuyorum, bir gece rüyamda kapı açıldı. Efendi hazretleri aynı şekliyle, mübarek sakalı, mübarek sarığı, mübarek pardesüsü ile.. Bastonuyla.. Yerimden bir fırladım, kapıya gittim, elini öptüm, hiç konuşmadı. Sadece tak, tak, tak geldi, benim yerime oturdu. Ben de ayaktayım, buyurdular ki; Bu gazete benim. Bugün burada gazete sahipleri toplanacak, bu toplantıya ben başkanlık yapacağım. Benden sonra sen devam edersin. Ayağa kalktılar, gene tekrar tak, tak, tak kapıya kadar..