Enver abim buyurdular ki;
Bir Temmuz akşamı yatsı namazından sonra Mübareklerle Fatih’te, balkonda oturmuş çay içiyoruz. Mübarekler, kırmızı-çizgili bir şezlongdaydılar. Ben de yanlarındaydım. Aramızda bir sehpa vardı. Çay bardakları da yanımızdaydı. Birden; gökyüzüne bakın efendim, buyurdular. Baktım efendim, dedim. Ne görüyorsun, buyurdular. Yıldızları görüyorum, dedim. Nasıl yıldızlar, buyurdular. Efendim, toplu halde olanlar var, tek tek olanlar var, dedim. Mübarekler; Efendim, nasıl biz gökyüzünü siyah, yıldızları da pırıl pırıl görüyorsak, bazılarını toplu halde, bazılarını tek tek görüyorsak, gökyüzündeki melekler de dünyaya baktıkları zaman dünyayı zifiri karanlık görürler, imanı olanları parlak yıldızlar gibi görürler. Bazıları tek tektir. Bazıları kalabalıktır. Hele bazıları pırıl pırıl parlar. Velhasıl, biz gökteki yıldızları gördüğümüz gibi, gökteki melekler de yeryüzündeki Müslümanların pırıl pırıl parlayan imanlarını yıldızlar gibi görmekte ve iftihar etmektedir, buyurdular. Onun için, mümine ayağa kalkılır, niçin? İmanından dolayı.