Enver abim buyurdular ki;
Ölüm olmaktır; ölmek değildir. Bir odadan başka bir odaya geçmek demektir. Neden? Ruh ölmez. İnsan, üç şeyden meydana gelmiştir. Birincisi, çamurdan, yani topraktan. Yediklerimizin hepsi topraktandır. Ya ottur, ya otları yiyen hayvandır; ama netice itibariyle yine topraktır. Çünki, asli mayası, gıdası, topraktır. İkincisi, ruh. Onun asli maddesi toprak değildir. Onun asli maddesi, alem-i emirdir, Kur’an-ı kerimdir, Rabbimize itaattir, ibadet etmektir. Yani, maneviyattır, ahirettir. İnsan ölünce, çamurdan olan, topraktan yaratılan bu beden, kabre girecek, gene toprak olacaktır. Külli şey’in yercü’u ilâ aslihî. En sonunda her şey, aslına döner. Hatta Yasin-i şerifte Allahü teala mealen buyuruyor ki; Ve men nuammirhu nunekkishu fil halk. Cenab-ı Allah buyuruyor ki; Ben onlara ömür veririm, muammer ederim ve sonra nüks eder. Nereye nüks eder? Yaratıldığı şekle. Bu hayat çocuklukla başlar, ihtiyarlayınca yine çocuk haline dönüşür insanoğlu. Çünki, sonunda insanın elinden, kolundan, her tarafından kuvvetler gide gide, bir köşeden bir köşeye zor gider. Cenab-ı Hak bildiriyor, yaratıldığı şekle dönüşecektir. Görüyoruz, şahidiz. Kaldı üç. Biri çamur, biri ruh. Ruh ölmez, o da kendi alemine, geldiği yere gidecektir. Peki bize ne kaldı? İşte, o kalan mühim! Yani, yediklerimiz, içtiklerimiz değil de amellerimiz, ibadetlerimiz, günahlarımız, konuştuklarımız, sustuklarımız, aklına ne gelirse. Bütün hayat boyunca iyi veya kötü, doğru veya yanlış, bize göre doğru, belki cenab-ı Hakka göre çok yanlış, bize göre hata, yanlış ama Allahü teala indinde belki çok kıymetli. Ona insan kendi kendine karar vermesin, yanılabilir.