Enver abim buyurdular ki;
Mübâreklerin ömrü kitapları hazırlamakla geçti. Bir gece saat ikide, odanın kapısı çalındı. Açtım, baktım Mübârekler. Elinde kâğıt. Efendim, bu yazıyı ilmihâlin şu sayfasına ilave etsinler, buyurdular. Sonra dönüp giderlerken de, efendim sabaha kadar uyuyamam, ölüm vâki olursa, bu yazılar kalır, mes’ul oluruz, şimdi rahat uyurum, buyurdular. Mübâreklerin lügatında “sonra yaparım” kelimesi yoktu. Allah rahmet eylesin, şefaatlerini nasib eylesin. Talebenin biri; bana şefaat edilmezse ben ne yaparım, diyor. Orada bulunan bir zât, evlâdım senin hocan yok mu, o sana şefaat eder, kurtulursun. Efendim ya unutursa, ya kaybolursam, deyince de, o zât buyurmuş ki; sen unutursan, tabii ki unutulursun. Hocamız buyuruyorlar ki; beni arayan, beni kitapların satırları arasında bulur. Unutulmamak için kitaplara sarılalım.