Enver abim buyurdular ki;
Mü’minin ahirette en büyük kaybı, kaybettiği sevaplar olacaktır. Eğer şöyle yapsaydı, bu kadar sevap alacaktı; ama böyle yaptı, kaybetti. O bakımdan, bu iman, bu ihlas, bu hizmet, Allahü tealanın bizlere bir nimetidir, ihsanıdır. Eğer bu nimetin kıymetini çok iyi bilirsek, cenab-ı Hak devamını nasip eder. Eğer bu nimetin kıymetini bilmezsek, vaad-ı ilahi var, Allah korusun, cenab-ı Hak; alırım, sonra da size çok acı azap yaparım, diyor. Yani, hem bu imanımız, hem bu ihlasımız, hem bu hizmetlerimiz, cenab-ı Hakkın birer ihsanıdır, nimetidir. Ancak evlat da cenab-ı Hakkın bir nimetidir, emanetidir. O nimetin de kıymeti bilinmezse, elden gider. Mektubat’ta buyuruluyor ki; Evlat nimetinin şükrü iki şeydir. Biri, ona dinini öğretmek. İkincisi, ona Kur’an-ı kerim öğretmek. Eğer siz, biz, evlatlarımıza bu iki nimeti bahş etmezsek, bu iki vazifeyi yapmazsak, cenab-ı Hak o nimetin kıymetini bilmediğimiz için, onu da elimizden alacaktır. Çünki, cenab-ı Hakkın emri kesindir. Verdiğim nimetin kıymetini bilmezseniz, elinizden alırım, buyuruluyor. Evlat madem ki nimettir, ona yapılacak vazife de iki tanedir. Evvela, onun dînî bakımdan yetişmesi, ikincisi, mutlaka Kur’an-ı kerim öğrenmesidir. Efendim, nereden başlamak lazım. Mübareklerin başladığı yerden! Kuleli Askeri Lisesinde yıllarca, sohbetlerde yıllarca, evde Mücahid Ören’e yıllarca, hep büyükleri anlattılar. Kalbe o büyüklerin sevgisini yerleştirdiler, sonra bırakıp gittiler. Yani, aklımızın eremeyeceği, düşünemeyeceğimiz yerlerde namazı kıldık. Halbuki, Onlar bize namazı kılın, demediler. Sadece büyüklerin sevgisini kalbimize yerleştirdiler. O muhabbet girdikten sonra, elini kolunu kessen, işaret eder, gene namaz kılar. O halde, insanın terbiyesi iki yerde olur. Vücudunda ve kalbinde. Vücudun terbiyesi ile uğraşanlar, bir müddet sonra her şeyin kaybolduğunu görürler. Çünki, kalp boş veyahut da bozuktur. Ama kalbin tedavisi yapılırsa, kalbe o sevgi, o muhabbet yerleştirilebilirse, kalp vücudun kumandanı, hakimi, karar organı olduğu için, kul, mutlaka kalbin emrinde olarak hayırlı yerlere, hayırlı işlere koşar. Çünki kalbi nurlanmıştır, muhabbetle dolmuştur, o muhabbetin gereği neyse, onu yerine getirecektir. İşte kalp ve kalıp meselesi budur.