Enver abiler buyurdular ki;
Şimdi Tam İlmihalin son sözünden çok mühim bir şey anlatacağım. Mübarekler orada anlatıyorlar, buyuruyorlar ki; Güneşin karşısına bir ayna konsa, aynanın karşısına başka bir ayna konsa, bu aynadaki görüntü, öbür aynada da görünür. Bir başka ayna konsa, güneş orada da görünür. Ta ki, ayna devam ettiği müddetçe.. Ama sıra tahtaya gelirse, görüntü biter. İşte güneşin görüntüsü, böyle aynadan aynaya intikal ettiği gibi, Peygamber efendimiz de ‘aleyhissalatü vesselam’ manevi bir güneştir, dünyadaki bütün müslümanların hepsine gelen rüşd ve hidayetin, vilayetin kaynağıdır. O, bir güneştir. Aynanın karşısında aynalar vardır, o da Eshab-ı kiramdır. O güneş evvela Eshab-ı kiramın aynalarına yansıdı. O aynalardan da, müteselsilen dünyadaki bütün müslümanlara intikal etti. Bizim en büyük şansımız, Peygamberimizin ‘aleyhissalatü vesselam’, kalbimde ne varsa Ebu Bekr-i Sıddıkın kalbine aktardım, buyurmasıdır. Ebu Bekr-i Sıddık da “radıyallahü anh”, kalbinde olanları Selman-ı Farisi’ye aktardı, müteselsilen ta mübarek Hocamıza kadar intikal etti. Şanslı olduğumuz taraf, arada tahta yoktur. Yani, bid’at, kütük yoktur. Hep aynadan aynaya intikal ettiği için, cenab-ı Peygamberin kalbinden çıkan nur neyse, o nura hepimiz kavuştuk. Bu nur inşallah bize hem dünyada, hem kabirde, her yerde yeter ve yetişir. Çünki, mübarek Hocamız buyurdular ki; O nur bir cevherdir, Allahü teala o nuru çöplüğe koymaz. Bu yolun büyüklerini, Mübarekleri sevenlerin kalpleri o kadar kıymetlidir ki, Allahü teala bu cevheri o kalplere koymuştur.