Enver abiler buyurdular ki;
İmam-ı Cafer-i Sadık ‘radıyallahü anh’, cenab-ı Peygamberin ‘aleyhissalatü vesselam’ torununun torunudur. İmam-ı Cafer-i Sadık hazretleri Mina’da birkaç dostuyla sohbet ederken, yanlarına bir dilenci gelmiş. O sırada üzüm yiyorlarmış. Dilenci, bana bir şey verin, demiş. Koparmış bir salkım üzüm, buyurun, demiş. Ben üzüm istemiyorum, bana para verin, demiş. İmam hazretleri, param yok, demiş. O da çekmiş gitmiş. Birkaç adım gittikten sonra pişman olmuş, tekrar geri gelmiş, üzümü alayım, demiş. İmam hazretleri de, kusura bakma, sana üzüm yok, demiş. O gittikten sonra başka bir dilenci gelmiş; ya imam, Allah rızası için bir şey ver, vermiş. O da kopartıp, bir dal üzüm vermiş. Ya Rabbi, ne merhametlisin. Ben sana nasıl hamd edeyim? Ya Rabbi, bu aciz kuluna bir de bir salkım üzüm ihsan ettin deyince, bir salkım daha vermiş. Ya Rabbi, ben sana şükürden acizim deyince, yanındakine, paran var mı, demiş. Efendim, yirmi dirhem var, demişler. Ver, demiş; o da çıkarıp vermiş. Ya Rabbi, ben acizim. Sen çok mübareksin, beni afv et deyince, imam hazretleri gömleğini çıkarmış. O şükr ettikçe nimetler artmış ve gitmiş. İmam hazretleri buyurmuşlar ki; İşte insanlar böyledir. Verilen nimete şükr etmedi, cenab-ı Hak elinden aldı. Öteki şükr ettikçe, artırdı. İşte Allahü teala Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; Verdiğim nimetlere şükr ederseniz, artırırım. Ama verdiğim nimetlerin kıymetini bilmezseniz, hafif görürseniz, az görürseniz, elinizden alırım, sonra da size çok acı azap yaparım.