Enver abiler buyurdular ki;
Çok şanslıyız. Şu anda burada olacağımıza, Fransa’da, Sibirya’da veyahut da Afrika’nın ortasında olabilirdik. Çünki oradakiler de insan. Hadi İstanbul’dayız, herhangi bir yerde olabilirdik. Burada arkadaşlarımızın, Enver abinin yanında, Cennet hayatı bu. Cenab-ı Hak bir insana dünyada verilebilecek nimetlerin en yücesini, bize lütf etmiştir. Çünki hidayet, Onun elindedir. Mübarekler ‘kuddise sirruh’; bu özel tahsis, buyurdular. Mesela, bazı araziler vardır, oraya şunu bunu yapamazsın. Çünki özeldir; hastane yapabilirsin, okul yapabilirsin. Ama efendim, özel tahsis herkese verilmez. Onun için, bu iman, bu itikad, bu büyükleri tanımak, bir pırlantadır, Allah onu çöpe atmaz, buyurdular. Eğer arkadaşlarımızın kalbi çöplük olsa, Allah o pırlantayı oraya koymazdı. Bu pırlanta çok kıymetlidir. Yeter ki, bir, gaflete gelip de, şahsımızdan bilmeyelim. O, Allahın verdiği emanettir. İki, bir nesne ne kadar çok kıymetliyse, onun düşmanı da o kadar çok tehlikelidir. Dolayısıyla, o pırlantanın muhafazası için, çok hassas olmak lazımdır. Bu hassasiyet de, pırlantanın sahibini unutmamakla olur. Çünki senin değil. Beşyüz tirilyon lira olsa, nereye kıyacağını şaşırırsın. Bu, alınamayacak değerde bir nesnedir. Onun için, pırlantanın değeri çok büyüktür, ne kadar kıymetli olduğu, ahirette insanı ateşte yanmaktan kurtardığı zaman belli olacaktır. Seni Cennete götürdüğü zaman anlarsın o pırlantanın ne kadar değerli olduğunu. Ne büyük sigorta! Cenab-ı Hak veriyor, bunu kaybetme, bu senin yanında olduğu müddetçe, son durağın Cennet. İnsan sabaha kadar uyumaz. Öyle bir pırlanta ki, parayla olacak iş değil. Şuradan buradan koruyor, en sonunda içindekilerle beraber, Cennet.