Enver abiler buyurdular ki;
Sabretmek, ferahlamanın anahtarıdır. Bu, bir hadis-i şeriftir. İmam-ı Rabbani hazretlerinin, taun hastalığından biri yirmidört yaşında, biri sekiz yaşında, biri dokuz-on yaşında üç oğlu birden vefat etti. Şaka değil! Başsağlığı mektubu yazıyorlar, o da cevap yazıyor. Sabırla ve cenab-ı Hakkın gönderdiklerine rıza ile, vakit geçiriyoruz. Yapacak bir şey yok! Çünki mülkün sahibi, kulların sahibi, Allah ‘celle celalühü’dür. İnsanlar da kendilerine ait olmayan bu varlıklara sahip çıktıkları için, sahipsiz kalıyorlar ve çok da hüsrana uğruyorlar. Evlat, hanım, göz, kulak, her şey birer emanettir. Kılcal damarların bir tanesi tıkansa, felç! İnsan vücudunda dörtyüzbin kilometre kılcal damar, otuz trilyon hücre vardır. Dolayısıyla, dinin aslı, geliş sebebi, birkaç şeydir. Bir tanesi, egoizmi yıkmaktır. Egoizm demek, nefse düşkünlük, nefsin arzularına boyun eğmektir. İkincisi, mal-mülk düşkünlüğüdür. Peygamberimize ‘aleyhissalatü vesselam’ bir kabileden birkaç kişi geldi, ya Muhammed, ‘aleyhissalatü vesselam’ biz müslüman olmak istiyoruz. Kavminden bir emin kişi ver, gelsin bize dinimizi anlatsın, hem de zekatlarımızı ona verelim, dediler. Kalk ya Eba Ubeyde bin Cerrah. Bu kavmin emini bu, buyurdular. O da onlarla gitti, hepsi müslüman oldular, zekatlarını, sadakalarını verdiler. Dönüşe geçti, dönerken, önce Eba Ubeyde bin Cerrah torbalarla dolusu varlıklarla geliyor diye, laf geldi. Eshab-ı kiram, insanoğlu insan, hepsi koştular. Peygamberimiz çok üzüldü ve buyurdu ki; Benden sonra sizin kafir ve müşrik olacağınızı düşünmüyorum, üzülmüyorum. Olmazsınız. Ama o mal düşkünlüğü ile hem birbirinizi kırarsınız, hem de birbirinizi öldürürsünüz.