Enver abiler buyurdular ki;
Eden kendine eder. Elimizde bir fırsat varsa, bir başkasına kötülük yapmaktansa, ona iyilik yapmayı tercih ederim. Çünki, Allahü teala Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; İyilik yapanların mükafatı, iyilik bulmaktır. Cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Hayrunnas men yenfeün nas. Şerrünnas men yedürrün nas. İnsanların iyisi, hayırlısı, insanlara faydalı olandır. İnsanların zararlısı, yılan gibi sokan, akrep gibi ısırandır, insanlara zarar verendir. Onun için, bugün arkadaşlara söyledim, Allahü teala insanları üç sınıf yaratmıştır. Bir sınıf insan vardır, ekmek, su, hava gibi, ihtiyaç olandır. Ona ihtiyaç duyulur, onsuz yaşayamazsın. Ona hep ihtiyaç duyarsın, hep onunla beraber olmak istersin. Ona ihtiyaç duyarsın, çünki insan havasız yaşayamaz. İşte böyle ihtiyaç duyulacak mü’min olmak, tam seadettir. İkinci bir sınıf daha vardır, ilaç gibidir. İhtiyaç duyduğun zaman, ihtiyacın kadar alırsın. Ama ihtiyacın yoksa, kusura bakma dersin. Bir kısım insanlar daha vardır, Allah muhafaza etsin, hastalık gibidir. Kim, ya Rabbi, beni kanser yap, beni kör yap der? Öyle şey olur mu? O halde mü’min, elinden ve dilinden rahat edilen, emin olunan insandır. Asla, kat’iyyen, onun dilinden, onun elinden sana zarar gelmez. Mü’min, faydalı insandır. Ama fayda da iki türlüdür. Bir dünyevi fayda, bir de uhrevi fayda vardır. Dünyevi fayda, yedirirsin, içirirsin, giydirirsin. Normaldir, iyidir, çok sevaptır. Ama uhrevi olan; ona dinini öğretirsin veya dinini öğrenmesine sebep olursun. Ona bir kitap verirsin, bir şey söylersin, işte o zaman köşeyi dönersin.