2001 krizi sıraları idi. Enver abiler, rahatsızlıkları sebebi ile bir müddet Sarıyer’de evlerinden çıkmadılar. Sarıyer’de, bizim evimiz ile arada sadece 1 (bir) ev vardı. Sık sık ziyaretlerine giderdik. Komşu olmak nimetinden dolayı, bilhassa yatsı namazlarını, Enver abilerle beraber kılardık. Zaten her akşam misafirler de olurdu orada. Hânede imamlık vazifesini yapan arkadaşımız izinli olduğu zamanlar, yatsı namazında Enver abiler beni imam yaparlardı. O evde hergün târihî günler yaşanır, ele geçmez sohbetler olurdu. Bu nimet, ev satılana kadar, senelerce devam etti. Hattâ, gelen misafirlerimizi dahi, Enver abilerden izin alarak oraya götürürdük. Merhametlerinden kabul ederlerdi hep. O günlerde Enver abilerden her konuda çok istifade ettik, çok iltifatlarına kavuştuk. Bizi kendilerine o günlerde ahiret kardeşi yaptılar. Huzur Pınarının temelleri o günlerde atıldı, neleri nasıl yapmamızı, neler yazmamızı tek tek anlatırlardı. Bazan telefonla, şu kelimeyi değiştirdim buyurarak detaylarına kadar ilgilenirlerdi. Huzur Pınarının her zaman arkasında oldular, her defasında ne kadar büyüdüğünü, kaç abone olduğunu sorarlardı. Yine bir gün, Enver abiler, Osman abim ve ben üçümüz otururken, gazeteden gelen abi, defterinden liste halinde o günkü notları anlatıyordu, kimlerin geldiğini, neler konuşulduğunu anlatıyordu. Notların arasında bir tane de Huzur Pınarından şikayet vardı. Aniden şaşırdım, Enver abiler ne diyecek diye baktım. Çünki, bizim için mühim olan Enver abilerin ne diyeceğidir. Herkes memnun olsa, Enver abiler memnun olmasa, o hizmet devam etmez. Herkes şikâyetçi olsa, Enver abiler memnun olsa, devam edilir. Biz sadece 1 (bir) kişinin memnuniyetine bakarız. Çünki, Rabbimizin rızasının bu yönde olduğuna inanırız. Onun için nefesim kesilmiş vaziyette Enver abilerin yüzüne baktım, hiç üstünde durmadılar, “geç, Huzur Pınarından biz razıyız, Ali’nin hizmetlerinden memnunum, Ali benim iznim olmadan iş yapmaz” buyurdular.
Fî emanillah