Enver abiler buyurdular ki;
Cenab-ı Hak bu Ramezan-ı şerifin hürmetine afv ve mağfiret eylesin. Bu Ramazan-ı şerifin, hakkımızda hayırlı ve mübarek olmasını nasip etsin. Ya Rabbi, bizi kendi şerrimizden muhafaza eyle. İmam-ı Rabbani hazretleri “kuddise sirruh” buyuruyorlar ki; Guvalyar kalesinde idim. Bu yolun âdeti veçhile, sabah namazını kıldıktan sonra, zikre dalmıştım. İçimde acayip vesveseler, acayip düşünceler teşekkül etti. Kendisi, Müceddid-i elfi sani. Ya Rabbi, ne oluyor bana, dedim. Sonra, o kara bulutlar dağıldı. Ortalık aydınlandı. Cenab-ı Hakka dua ettim, ya Rabbi, başıma gelen bu arıza nedir, dedim. Allahü teala dedi ki; İnsanı vesveseye sokan, insanı insan olmaktan çıkaran, iki unsur vardır. Biri, şeytan, biri nefstir. Nefsten olan, kalıcı bir hastalıktır. Şeytandan gelen, geçici bir hastalıktır. Bu senden gelip giden, geçici bir hastalıktır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki; Tam onyedi sene sonra, bu bana ihsan edildi. Onyedi sene nefsimin bana verdiği zararla, şeytanın verdiği zararı aynı zan ediyordum. Ayıramıyordum. Onyedi sene sonra anladım ki, öteki mel’un varken, şeytanın aldatması çok zayıfmış. Ne demek o varken? Yani, yirmidört saat, her saniye, seni bozmak için eli silahlı bir düşman var içinde. Hem de imanına düşman. Mübarekler buyurdular ki; O düşmanın nihai hedefi, seni kâfir yapmaktır. Allahü teala insana öyle bir cevher vermiş ki, onun düşmanı da çok kavi olur. En kavisi de içindedir. Onun için, hiçbir mü’min, ölünceye kadar kendinden emin olmamalı, daima korku içinde yaşamalıdır. Dayılık zamanı değildir. İmdat diye herkesten himmet ve dua beklemelidir. Umulur ki, kurtulabilsin.