2009 senesi, ocak ayının 29′ u …
Enver abim, huzurpınarında kitap hizmetlerine iştirak eden arkadaşlarımızı ihlas holding vip salonundaki yemekli sohbete davet etmişlerdi.
O gün Enver abim buyurdular ki;
-1-
Bunun adı Hasret yemeği olsun, hasret giderelim. Çünki Allah şefaatlerine nail eylesin inşallah, hocamız buyuruyorlar ki; Vücutların yakınlığından, kalplerin yakınlığı olur. Kalpler yakın olunca ne olur? Onu bilen, bilir.
Bir mübarek zâta yirmibin altın miras kalmış. Ne yapayım bu parayı diye düşünmüş. Onbinini fakir fukaraya dağıtmış, eve gelmiş, sabaha kadar dükkan mı alsam, ev mi alsam, köşk mü alsam, onu mu yapsam bunu mu yapsam diye düşünmekten uyuyamamış. Kalan onbin altını almış, cama çıkmış, yeter be, bıktım. Sizin yüzünüzden sabaha kadar uyuyamadım deyip, onbinini de sokağa saçmış. Kendisine on para kalmış, bana bu yeter. Bununla ekmek alırım demiş. Sabah herkes kalkıp bakmış ki, yer gök altın dolu. Kapış kapış alıp kapısını çalmışlar, efendim afv edersiniz, bu altınlar sizin mi, demişler. Evet, demiş. Niye sokağa saçtınız, demişler. Ne biçim paraymış bu? Bunlar gelene kadar, sabaha kadar güzel güzel uyuyor, tatlı tatlı rüyalar görüyordum. Sabaha kadar uyuyamadım. Eksik olsunlar, demiş. Bir müddet sonra birisi bir torbayla gelmiş, efendim, bunu siz alın da, biz de rahat rahat uyuyalım, demiş.
Peygamber efendimiz ‘sallallahü aleyhi ve sellem’ sünneti kıldı, farzı kılmak için kamet getiriyorlardı, eve gitti. Bir müddet sonra geldi, kametlediler, farzı kıldılar. Daha sonra Eshab-ı kiram, ya Resulallah, bugün hiç böyle vaki olmayan bir hal oldu. Siz sünnetle farz arasında konuşmazsınız bile. Ama siz eve gittiniz, bir müddet geciktiniz. Bunun hikmetini anlayamadık, demişler. Mübareğin verdiği cevap; Evde üç tane altın vardı, kalbimi meşgul ediyordu, namazımı meşgul ediyordu. Namazımı meşgul etmesin diye gittim, fakir fukaraya dağıttım ve geldim..
-devamı var-
ali zeki osmanağaoğlu