Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Cum’a gününü tebrik eder, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim
ali zeki osmanağaoğlu
Bâzı hatıralar vardır ki, kalblere nakşeder.
O hatıraları hatırlamak, Cennet hayatı yaşamak gibidir…
……….
Allahü teala rahmet eylesin, mekânını cennet eylesin, kabrini cennet bahcesi eylesin, kabrini nûr-u îmân ile, nûr-u kur’an ile pürnûr eylesin. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin ve silsile-i âliyye efendilerimizin şefaatine kavuştursun inşallah. Derecesini âlî eylesin inşallah.
…………
UNUTMAYALIM Kİ, UNUTULMAYALIM.
Unutmazsak, unutmazlar… hatırlarsak, hatırlarlar.
22 şubat 2013… yetim kaldığımız gün.
Hüznümüzün, acımızın zirveye çıktığı gün…
Dünyanın tadı, zevki kalmadığı gün…
Abimiz, babamız, hocamız, herşeyimiz ENVER ABİMİZ’i kaybettiğimiz gün…
Mübarek hocamız buyururdu ki; “Eskiden dünyanın sevilecek tarafı vardı, çünki Allah adamları, evliyalar vardı, şimdi onlar olmayınca dünyayı sevmemek daha kolay”.
Evet, hakikaten öyleymiş, insanın sevdikleri birer birer dünyadan ayrılınca dünyanın hiç bir değeri olmadığı, sevilemeyeceği anlaşılıyor. Bunu evvelden ilim olarak bilgi olarak bilsek de, kalbde nasıl yaşanır bilemezdik. Çok sevdiklerimizden ayrılınca yakînen öğrenmiş olduk.
Enver abim olmasaydı, biz hocamızı tanıyamazdık, silsile-i âliyye büyüklerini tanıyamazdık, Peygamber efendimizin kıymetini bilemezdik, dinimizi yaşamanın ne olduğunu bilemezdik.
Bize bu sevgilerin kıymetini öğreten, kalbimize yerleştiren, büyüklerin büyüklüğünü öğreten, cennete nasıl gidileceğini, cehennemden nasıl sakınılacağını öğreten, insan sevgisini öğreten, yumuşaklığı, kalb kırmamağı öğreten, ailemize karşı, insanlara karşı nasıl davranılacağını öğreten, her sıkıntımızda sadece kendisine müracaat edip dertlerimize anında çare bulup bizi rahatlatan, her hatâmızı afv eden, hocamız ile aramızda vâsıta olan, ehl-i sünnet itikadını öğreten, kimin sevilip kimin sevilmeyeceğini öğreten, kim olduğumuzun değil, kiminle olduğumuzun kıymetini öğreten, dinimize fitne çıkarmadan nasıl hizmet edileceğini öğreten, güler yüzlü olmayı, neşeli olmayı öğreten, velhasıl insanlığımızı öğreten, Allah sevgisini, sevmemiz lazım olan büyüklerin sevgisini kalblerimize nakış nakış ören ENVER ABİMİZ’di.
Merhameti, şefkati, sabrı, yumşaklığı, kalb kırmamağı kitablarda okurduk, kitablardan öğrenirdik, fakat nasıl olduğunu bilmezdik, hatta bunların ve bütün güzel huyların bir insanda bulunabileceğini bilmezdik. Enver abimizi tanıyınca güzel huyların nasıl olduğunu ve bir insanda hepsinin toplanabileceğini görüp anlamış olduk. İslamiyetin tarif ettiği kamil insanın nasıl olacağını görmüş olduk. Talebelerine sık sık hatırlatırlardı; “Üzen olma, üzülen ol. Ezen olma, ezilen ol. Üzen yandı, üzülen kazandı” buyururlardı.
Abdülhakim efendi hazretleri, büyüklerden bahsederken “İnsan onlardı, biz kimiz ki..” buyururmuş, kendisinden bahsetmezmiş, her zaman hocasından ve büyüklerden bahsedermiş.
Biz hocamızdan da bunu gördük, hiç bir zaman kendisinden bahsetmez, bahsettirmez, her zaman hocası Abdülhakim efendi hazretlerini, İmâm-ı Rabbânî hazretlerini, Mevlâna Hâlid hazretlerini anlatır, Onların büyüklüklerini anlatır, kendisinden bahsetmezdi. Enver abim de bu yolun devamı idi. O da kendisinden bahsetmedi, bahsettirmedi, her zaman sadece hocamızı ve diğer büyükleri anlattı. Kendisini setr etti, gizledi. Bize sadece bir abimiz olarak görülmek istedi. Demek ki hakîkaten insan Onlarmış, büyüklük bu imiş..
Bize huzurpınarını kurdurduğu zaman yazı yazmayı öğretti, senelerce cuma yazılarını hazırlayınca hataları düzelttirdi, bazan telefonla, bazan mail ile “şu kelimeyi şöyle değiştirdim” dediği çok olmuştur. Nasıl yazacağımızı öğretirdi, fakat kendisinden bahsettirmedi. “Benden bahsetmeden, Benim sözüm olduğunu belli etmeden yaz” buyurmuştu. Enver abimin sözlerini, kendisinden bahsedemeden yazmak, en zor yanı idi.
Enver abim kiminle konuşsa onun frekansına göre haraket etmesini iyi bilir, hiç kimseyi korkutmaz, çocukla çocuk olur, büyükle büyük, neşeli ile neşeli olur, dertlinin de derdini alır, onu neşelendirirdi.
Enver abim zeynül mecalis idi. Onun bulunduğu yerde herkes neşeli olurdu. Kimin ne derdi olsa orada unuturdu. Zaten Onun yanında dünya hiç akla gelmezdi. İnsan başka bir âleme gider adetâ cennet hayatı yaşanırdı yanında.
Enver abimde silsile-i âliyyenin kokusu olduğu için herkes Onu görebilmek, birkaç dakika sohbetinde bulunabilmek için işini, derdini, dünyayı unuturdu.
Velhasıl Enver abim, asırlarda pek ender yetişen, dünyada bir benzeri bulunamayacak olan, yeri doldurulamayacak olan bir abi, bir baba, bir hoca, bir büyüktü.
Abdülhakim efendi hazretleri, “Büyükler heybelerini doldurup gittiler, yerleri boş kaldı” buyurmuş.. Hakikaten gidenlerin yeri doldurulamıyor.
Enver abim 1990 senesi kasım ayında böbrek nakli ameliyatı için gitmişti.
Ameliyatdan sonra 9 kasım günü hocamıza ziyarete gittik.
Hocamız o gün buyurdular ki; “Dün gelseydiniz, bizi böyle neşeli bulamazdınız. Çok üzüntülüydük. Ağlıyarak duâ ediyorduk. Yâ Rabbi, Enveri bize bağışla, müslimânları yetim bırakma diye duâ ediyorduk. Enver’e bir şey olursa biz de, bütün müslimânlar da, yetim kalırız. Enver bey hepimizin babası. Allahü teâlâ onu, bunun için yaratmış. Gece-gündüz, düşüncesi dine hizmet. İhlası çok, gayretli, hâfızası da çok kuvvetli. Benim söylediklerimi aylar sonra bile hatırlayıp aynısını anlatıyor. Enver abideki ihlâs bütün arkadaşlara aks etmiş. Çünki, “İnsanların dini, reislerinin, başkanlarının ki gibi olur” buyuruluyor. Onun için arkadaşların ihlâsı Enver abiden geliyor. Bugün gazetede resmini görünce sevindik. Neş’emiz yerine geldi.” buyurmuşlardı.
Hocamızın bu sözlerinden herşey açık ve net anlaşılmaktadır. Enver abimizin nasıl olduğu, hocamızın nazarında yeri ne olduğu ve değeri gayet açık anlaşılmaktadır. Enver abim için başka söze ne hacet var ki…!
Bir insanın kıymeti sevdiklerinden ve sevenlerinden belli olur.
Allahü teala bir kulunu severse O’na kendi dostlarını, sevdiği kullarını tanıtır ve sevdirirmiş.
Allahü teala Enver abimize bu büyükleri hem sevdirmiş, hem onlara hizmetle şereflendirmiş, hem de Onların kalblerine girmek nasib etmiş..
Hocamız buyururdu ki; “Bu büyüklerin bir kişiyi sevmesi demek, Peygamber efendimizin ve Allahü tealanın da sevmesi demekdir”.
Enver abimiz ismiyle müsemmâ, nûr’dur.
Allahü teala Enver abimizi, insanları sevindirmek, insanların ihtiyaçlarını Onun elinden vermek, insanların kalblerini ferahlandırmak için ve insanların dünya ve ahiret seadetine kavuşmaları için yaratmış. Enver abimi tanımayanlara bunları anlatmak çok zor, tanıyanların ise bu sözler az bile dediklerini duyar gibiyim. Velhasıl Enver abim melekmiydi, insanmıydı diye düşünülecek, bu devirde böyle bir insan olabilir mi denilecek bir insandı. Enver abimi iyi anlıyoruz, iyi tanıyoruz, yani anlayamıyacağımızı iyi biliyoruz…
Enver abimi 1969 senesinde 45 sene evvel tanıdım. Enver abim, her zaman herkesin gönlünü alırdı, hiç kimseyi kırmazdı. Herkesin gönlünde taht kurmuştu.
Binlerce seveni, Enver abimizi görebilmek için, birkaç kelime sohbetini dinleyebilmek için yarışırlar, nasihatini dinleyebilmek için can atarlardı.
Görüştüğü herkesin tek tek hatırını sorar, gönlünü alır, derdini dinler, sıkıntısını giderirdi.
Herkesin duasını alırdı.
Buyururdu ki; “Yönünü dünyaya dönen, insanlarla çarpışır, yönünü ahirete dönen, insanlar onun gibi olmak için yarışır”. Enver abim yönünü ahirete dönmüştü, herkes Onu örnek alıyor, Onun gibi olmak için çalışıyordu.
Dünyada bizim aramızda görülse de, sanki başka âlemde, ahiretde gibi idi. Bu dünyanın insanı değildi sanki. İnsanlara iyilik yapmak hücrelerine işlemişti.
Anlaşılması çok zor, hatta anlamak mümkün değildi.
Her zaman Allahü tealanın dostlarını, sevdiği kullarını anlatırdı. Yani Allahü tealanın velî kulları ile bizim aramızda köprü olurdu. O büyüklerden alıp bize aktarabilen zülcenaheyn bir büyüktü.
Yerinin doldurulabilmesi mümkün değildir.
Abdülhakim efendi hazretlerinin gözbebeği muhterem hocamız Hüseyin Hilmi Işık hazretlerinin en çok sevdiği talebesi, dâmâdı ve her konuda tek vekili idi.
Hocamız buyururdu ki; “Enver abinin sözü, benim sözümdür”. “Enver abiyi üzen beni üzer”. “Size iki emanet bırakıyorum, biri Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, diğeri Enver abidir”.
Enver abim bizim herşeyimizdi, abimiz, babamız, hocamız, canımızdı..
Şimdiden sonra bize düşen vazife Ona layık talebe olabilmek, Onun öğretdiği gibi yaşayabilmektir, her karşılaştığımız şeyde Enver abim olsa bunu nasıl yapardı diye düşünerek Onun gösterdiği yoldan yürüyebilmektir ki, ahiretde dahi onunla beraber olabilelim inşallah.
Vefatından birkaç ay evvelki son sohbetlerinin birinde, (miraç kandilinde) buyurmuşlardı ki; “Size mutlak olan birşey söylüyorum: ahiret hayatı, dünya hayatından daha rahat, daha huzurlu, daha iyidir. Sakın ola ki ölümden korkmayın. Ölüm; evin bir odasından diğer odasına geçmek gibidir. Müslümanlar son nefeste Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” görerek ve cennet hayatını görerek, ölüm acısını hiç duymayacaklardır. Ömrü olana bu hizmetler, bu nimetler devam eder, ömrü olmayana da cennet nimetleri nasib olur inşallah.” buyurmuşlardı..
Gerçi Enver abimiz her zaman ölümden bahsederler, ölümü hatırlatırlardı fakat son zamanlar kendilerini anlatmışlar lakin biz anlayamadık veya sevgimiz anlamamıza mani oldu.
Her zaman anlatırlardı ki; “Son nefesde beyindekiler silinir, fakat kalbdekiler kalıcıdır. Beyin, bilgi yeridir, kalb ise sevgi yeridir. Son nefesde iman ile ölmek veya imansız ölmek, kalbdeki sevgiye tabidir. Kalbde yüzde ellibir neyin sevgisi önde ise ölüm anı o yönde olacaktır” buyururlardı. Ve sevdiklerinin kalblerinde ahiret sevgisinin önde olmasını, dünya sevgisini kalbden çıkarmayı tavsiye ederlerdi, bunun ehemmiyetini kalblere nakış nakış örerlerdi. Dünyayı kullanmak değil, sevgisinin kötü olduğunu, kalblere girmesinin kötü olduğunu her zaman anlatırlardı. Dünyanın bir binek olduğunu, vasıta olduğunu, gaye olmadığını, en iyisinden kullanmak fakat kalbe koymamak lazım olduğunu anlatırlardı. Dünya sevgisini kalbe koymanın, sarayın içine çöp dökmek gibi olacağını anlatırlardı. Bir sözün tesir etmesi için söyleyenin o meseleyi tatbik etmesi, uygulaması lazımdır. Enver abimizin sözleri kalblere tesir ederdi. Çünki kendi menfeatini hiç düşünmez, daima karşısındakinin iyiliği için, ahireti için söylerdi.. Laf olsun diye değil, hücrelerine kadar inanarak, kalbinden söylerdi.
Enver abiler son sohbetlerinde buyurdular ki; “Enver Abi hepinizden dua bekliyor. Söz mü? Allah hepimize hidayet versin. Cenâb-ı hak hepimizi, elemden kederden üzüntüden ve kul haklarından muhafaza etsin. Ben daima sizlerden iyi haberler bekliyorum. Ben haklarımı helal ettim, siz de helal edin”.
Allahü teala rahmet eylesin, mekânını cennet eylesin, kabrini cennet bahcesi eylesin, kabrini nûr-u îmân ile, nûr-u kur’an ile pürnûr eylesin. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin ve silsile-i âliyye efendilerimizin şefaatine kavuştursun inşallah. Derecesini âlî eylesin inşallah.
Allahü teala dünyada olduğu gibi ahiretde dahi bizi Onlardan ayırmasın, şefaatlerine kavuştursun inşallah. Onların açtığı yolda, öğretdikleri gibi yaşamayı, istedikleri gibi hizmet etmeyi, Onlara layık talebe olabilmeyi nasib etsin inşallah.
Allahü teala Enver abimin kabrini cennet bahçesi eylesin, hesabsız sualsin cennetine alsın inşallah.
Huzurpınarı ailesinden ENVER ABİM için dua etmelerini, hiç olmazsa bir fatiha okumalarını istirhâm ediyorum.
Zira dua edene mi, edilene mi faydası olacağı sonra belli olur.
Allaha emanet olun efendim.
UNUTMAYALIM Kİ, UNUTULMAYALIM.
ali zeki osmanağaoğlu. …….
………
Hava gibi, ekmek, su gibi her zaman ihtiyaç duyulan bir insandı.
Onun gibi biri gelmesi, yerinin doldurulması mümkün değildir.
Hayat onunla güzeldi.
Fî emanillah.