-HAYATINDAN KESİTLER-
Kimyager sınıfına geçmesi. (Zehirli gazlar ve harb gazları mütehassısı olması):
-3-
Efendi hazretleri’ne sormadan bir kitabı okumazdım. Efendi buyururdu ki; “Bozuk kitab okuyanın imanı da bozulur”.
Kızılayın maskelerini muayene ediyorum, iyi mi, bozuk mu karar veriyorum, iyilerini askeriye satın alıyor. Her ay o zemânın parasıyla yüzelli milyon liralık maske alınıyor. Benim raporum lâzım, iyidir dersem alıyorlar. O zemân, ingilizler de bize halk maskesi satmış. O halk maskesini, ikinci cihan harbinin başında Polonyaya satmış ingilizler. Maskeleri gönderiyor gemilerle. Maskeler boğazdan geçerken, Polonya sükût ediyor, yâni Almanya işgal ediyor, Polonya hükûmeti kalmıyor. Tabî ingilizler de maskeleri satamıyorlar. İstanbul’da gemilerden indiriyorlar. Türk hükûmetine diyorlar ki; bunları size satalım. Satın aldılar. Gel gelelim, maliye vekaleti parayı vermedi, kanun var dedi, rapor lâzım, iyi diye raporun varsa veririz, diyor. Dönüp dolaşıp bu mesele bana geliyor, çünkü raporu ben veriyorum. Maskeleri getirin, dedim. İngilizlerin satdığı maskeleri muayene etdim, bozuk çıkdı. Zehrli gazları kaçırıyordu. Ben de, bu maskeler bozukdur, diye rapor verdim. Biraz sonra paşalar geldiler; aman oğlum, sen bunlara bozuk deme, bazı siyasi sebeplerle almamız lazım, dediler. Parasını hükûmetin vermesi için rapor lâzımmış, dediler. Paşam buna imkân yok, bozuk şeylere iyi diyemem, dedim. Birkaç gün sonra millî müdafaa vekili (savunma bakanı) istiyor seni, dediler. Paşayla gitdik. Benim kim olduğumu sordu. Kimyager yüzbaşıyım, dedim. Bu maskelerin bozuk olduğunu nasıl anladın, dedi. Tecrübe böyle gösteriyor vekil hazretleri, dedim. Muayenede bozuk çıkdı, bozuk şeylere iyi diyemem, mesleğimin îcâbı neyse onu yaparım, dedim. Maskelerin bozuk olduğunu da isbat ettim. Her şeye rağmen bu maskelerin politik sebeplerle mecburi olarak alınacağını, fakat bunun için de rapor lazım olduğunu söylediler.
Ben de şu şekilde rapor verdim: “Maskeler bozukdur, kullanılamaz, lakin parçalarından istifade edilir. Yeniden fabrikada yapılacak olan maskelere, bunun parçaları parça olarak kullanılır. Bu maskeler imha edilir, mesela gözlük camı var, bu parçalardan istifade edilir, onun için satın alınmasında mahzur yoktur” dedim.
İşte böyle, kızılayın maske fabrikasından, her sene maske alırdı askeriye. Topdan alındığı zemân hey’et raporu lâzım, üç kişi rapor verecek. Kızılayın ticaret müdürü vardı, sivil genç bir çocuk, Necati bey isminde. Onunla bir odada oturuyorduk. Onlar satıcı, biz de alıcıyız. Bizim yüzbaşının biri de Ayıntaplı Cemal. Necati bey diyor ki; “Eskiden ölmüşlerime Yasîn okurdum, diyor. Halbuki şimdi anladım ki, Yasînin ölüye ne fâidesi olur, vazgeçdim, şimdi okumuyorum” diyor. Ben bu dinsizliğine üzüldüm tabî. Cemal de kahkaha ile gülüyor. Tabî o da sevindi. Ben dayanamadım orda, ticaret müdürüne, neden böyle düşündüğünü sordum. Meğer, Efendi hazretleri’nin buyurduğu gibi, bozuk kitablar okumuş. Demek ki, bu adam bu bozuk kitabları okuyuncaya kadar Kur’ân-ı kerime hürmet ediyormuş, ölülerin rûhuna Kur’an-ı kerim okuyormuş, bu bozuk kitabları okuyunca hürmeti kalmamış. İşte Efendi’nin kerâmeti. Ne dedi Efendi bana? “Bozuk kitab okuyanın îmânı bozulur” dedi. İşte o Necatinin de dîni de, îmânı da gitmiş. Bunlar başımdan geçdiği için, hâtıra olarak söylüyorum. Ben ölünce unutulur gider, sizin hatırınızda kalır. İleride lazım olur bunlar, kitablarda da bulunmaz.
-devamı var-