-HAYATINDAN KESİTLER-
Kıymetsiz yazılar:
-2-
Aldım o defteri yanıma, Efendi hazretleri’ne götürdüm. Efendi hazretleri’ne, sizlere anlattığım gibi anlattım. Efendim altı cilt Müstakimzadenin Mektûbâtı, bunları topladım, bakar mısınız, ister misiniz dedim. Efendim bir sene sürdü, böyle böyle uğraşdım dedim. Getirdim efendim, burada, isterseniz başından biraz okuyayım dedim. İyi olur, hoş olur, oku biraz buyurdu. Başladım, elif harfinden bir sahife okudum, devam et buyurdular. Biraz daha biraz daha, velhasıl kaç saat sürdü, 5-6 saat “elif”den “ye” ye kadar hepsini dinledi. Çok hoş olmuş, mükemmel bir kitâb olmuş, çok emek sarf etmişsin buyurdu. Bu bir kitâb olmuş, bu kitâbın ismini ne koydun buyurdu. Susdum tabii, hiçbir cevab vermedim. Sonra; Efendim siz ne tensib ederseniz o olacak dedim. Bu kitâbın ismini “Kıymetsiz Yazılar” koy. İsmi Kıymetsiz yazılar olsun buyurdu. Kıymetsiz yazılar deyince ben şaşırdım. Hiç mi kıymeti yok diye düşünürken, buyurdu ki; anlamadın mı, kıymetsiz demek, ya’nî yeryüzünde buna kıymet biçilemez, buna kıymet bulunamaz demektir. Kıymetsiz demek, kıymeti bulunamaz demektir. Hazineleri verseniz bu kitâbı ele geçiremezsiniz, kıymeti bulunmaz, kıymetsiz yazının ma’nâsı budur buyurdu. Öyle deyince ben bir hoş oldum ki.. çok sevindim. Bir hattat vardı. Safi bey isminde, ufak boylu. Kasımpaşada oturuyordu. Hattat Safi bey çok güzel yazı yazardı. O benden rica etdi, verdim. Onu yazmış, başından sonuna kadar. Çok uğraşmış. Benim yazdığım son zemânlara kadar elimdeydi. Bir arkadaşa verdim. Fekat takside unutmuş. Allahdan ki, o Safi bey yazmış. Onu aldık da, filmini de çekdik bastırdık. Mektûbâtın hulasası oldu. Mektûbâtın tercemesi eski Osmanlı lisanıyla olduğu için ağırdır, herkes anlayamaz buyurdu Efendi hazretleri. Bunu ben deftere geçirirken biraz hafifletdim. Türkçe tercemelerini yazdım. Onun için bizim kitâb hafif oldu. Aslı biraz ağırdır, Arabi- Fârisî kelimeler, her okuyan anlayamaz. Bizimki her okuyanın anlayacağı şekilde… Efendi’nin çok hoşuna gitdi. Bir iki hafta sonra Efendi hazretleri’ne gitdim, Şakir efendi bir mektûb getirdi. Efendi hazretleri okudu, Eskişehirden birisi yazıyor, râbıta hakkında süâl soruyor, râbıta nasıl yapılacak diye. Efendi hazretleri cevab vermedi, tedbirli davrandı. Mektûbu bana uzattı, bunun adresini al, hani senin Kıymetsiz Yazılar’ın var ya, orada rabıta bahsi var, sen bana okumuştun, orada ne yazıyorsa bir kağıda yaz, benim tarafımdan gönder dedi. Gönderdik.
-devamı var-