-HAYATINDAN KESİTLER-
Abdülhakim efendi hazretlerinin vefatı:
-4-
Bir gün oturuyorduk, yine vefatından evvelki ilk günlerde. Şimdi kalk, bir yerden İstanbul’a telefon et dedi Ziya bey’in evine. “Ziya bey’i bul, benden selam söyle, nasıl hali, sıhhati ona sor” dedi. Baş üstüne efendim dedim. Vecihi vardı, Faruk bey’in kardeşi. Vecihi’ye söyledim. Bizim komşuda telefon var, ahbabdır, hadi oradan açın dedi. Yanıbaşındaki evden ettik telefonu. Ziya beyi buldum telefondan. Efendim, Efendi hazretleri şimdi yanımda. Emr etdiler, size de telefon ediyorum. Telefonda başladı ağlamaya Ziya bey. Elhamdülillah, Onların duâsı sayesinde çok rahatız dedi. Çok iyiyim dedi. Duâlarını bekler, ellerinden öperim dedi. Onlardan başka hiçbir düşüncem, üzüntüm yok dedi. Bunları geldim Efendi hazretlerine söyledim. “Elhamdülillah, benim yüzümden ona bir sıkıntı gelecek diye üzülüyorum” dedi. Orada salonda yatardı gündüzleri. Eski zemân evi olduğundan salonun yanında odalar vardı iki-üç dâne. Gece olduğunda odaya geçerdi. Artık vefatlarına bir-iki gün kalmışdı. Bir odaya götürdük. Faruk bey bir koluna girdi, ben bir koluna girdim. Yürüyemedi mübârek. Halbuki birkaç hafta evvel İstanbul’da beraberdik. Yürüyordu mükemmel efendim. Hiç farkında bile değildim hasta olduğunun. İçeriki odaya götürdük, karyola vardı. Karyolaya yattı, Faruk bey’e, “Sen çık” dedi Efendi hazretleri. Kendi yeğeni. Efendi hazretleri, Faruk bey’in amcası oluyor. Sen dışarı çık dedi. Faruk bey odadan çıkdı. Ben karyolanın başında kaldım. “Beni ört, arkamı sıkıştır” dedi. Hiç unutmam. Kış, soğuk. Örtdüm iyice battaniye ile. Sırtını sıkıştırdım. Şimdi buyurdu ki; “Üç kulhüvallahü ile kul eûzüleri yüksek sesle oku, ben işiteyim, üzerime üfle ve çık git” dedi.
-devamı var-
Tevâzû’, büyüklüğün alâmeti derdiniz,
Her hareketinizde bunu gösterirdiniz.
Cihân zûlmetde iken Fehîm nûr saçıyordu,
O haznedeki esrâr, hep size nasîb oldu!
Ya Rabbî! Seyyid Fehîm, ne büyük mürşid imiş,
ölü kalbi dirilten, bir Hakîm yetişdirmiş.
Resûlullahdan gelen, nûru nakş etmiş size,
En büyük arzûmuzdur, kavuşmak lutfünüze!
Nûra kavuşulur mu, bir rehber olmadıkca?
Kalbleri ihlâs ile, ona bağlamadıkca