Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-29-
Bayram günü, bu mubârek yer beni konuşdurdu. Niçin mubârek burası! “Şerefil mekan bil mekin” buyuruluyor. Bir yerin mubârek olması demek; İçindekilerin mubârek olması demekdir. Bir yerin içinde olanlar mubârekse, o yer mubârekdir. Kâfirlerin, fasıkların bulunduğu yer mubârek olamaz. Salihlerin, mücahidlerin bulunduğu yer mubârektir. Burası mubârek bir yerdir, burada müslimânlar ibâdet ediyorlar, dîne ve müslümanlara hizmet ediyorlar. Cihâd etmek harb etmek değildir, harb etmeği hükümet yapar. Kendi kendimize bu mânâda cihâd yapamayız. Kendi kendimize cihâd, emr-i ma’rufdur, Allah’ın dînini yaymakdır. Biz bunu yapıyoruz elhamdülillah. Allah’ın dînini yayanlar, beden ile cihâd edenlerden daha hayrlıdır. Şehîd olanların kanları, Allah’ın dînini kitâb ile yayanların mürekkebi ile tartılsa mürekkeb ağır gelir. Bundan maksad; Kitâb ile yayanların sevâbı, döğüşerek şehîd olanların sevâbından daha çokdur. Ne mutlu Allah’ın dînini yayanlara! Allah’ın dînini yaymak nasıl olur! Bir kelime dahi öğretmek bu se’âdeti kazandırır insanlara. Hazret-i Alî ne buyuruyor; “Bir kimse, Allah’ın dîninden bana bir kelime öğretirse, ben onun kölesi olurum” diyor. Elhamdülillah, sizlere bu nasîb oluyor. Bize nasıl nasîb oldu bu! Allah’ın lutf-u ihsanıdır bu. Allahü teâlâ herkese bir şey ihsan etmiş. Kimisine, insanların sıhhatine hizmet etmek, tabâbet ni’metini vermiş. Bize de Habibinin, Resûlünün yolunu göstermek ni’metini vermiş. “El ulemâ veresetil enbiyâ”; Peygamber efendimiz buyuruyor. Peygamber efendimizin varisleridir bunlar. Varis murisin yanındadır. Ne büyük ni’met içindeyiz kardeşim. Allah’ın dînini yaymak ni’metinin devam etmesi için bu ni’mete şükr etmek lâzım. Şükr etmek yerinde kullanmak demektir. Yerinde kullanmanın, evvelâ, birinci şartı nedir! Fitneden sakınacağız. Fitnenin sebebleri var. Fitne demek; Müslimâna zarar gelmesi demekdir. Birinci sebeb, Müslimânların birbirine sevgisinin azalmasıdır. Fitne çıkmaması için birbirimizi çok seveceğiz. Sevgimizi de bildireceğiz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Hadîs-i şerîf bu, lalettayin bir söz söylemiyorum size, Resûlullah efendimizin mubârek ağzından çıkan kelime söyleyeceğim): “Men ehabbe ehahü lem yuhlim iyya.” Bir kimse bir dîn kardeşini severse, ona sevdiğini bildirsin.” Ona sevdiğini bildirmek, seni seviyorum demekle olmaz. Sevginin şartlarını yerine getirsin demektir. Birisi onun aleyhinde konuşurken, sus kardeşim, dîn kardeşimin aleyhinde konuşma diyecek, onu müşkilatda görünce hemen imdadına koşacak, ona yardıma koşacak, onun için arkasından dua edecek. Bakın ben nemâzda dua ederken ne dedim! Mesaimize, hizmetlerimize iştirak eden dîn kardeşlerimize diye sizlere dua etdim. Beş vakt nemâzda ben size dua ediyorum, neden! Sizleri seviyorum da onun için… Hadis-i şerifte öyle buyuruluyor. Bir kimse din kardeşini severse, sevgisini ona bildirsin. Bu lafla olmaz. Ben seni seviyorum demek kafi değil. Sevgisini ona bildirsin demek, sevginin şartlarını yerine getirsin de, o onu sevdiğini anlasın. Ben seni seviyorum demeye lisan-ı kâl denir. Ama “sevginin şartlarını yapsın, yerine getirsin” demek, lisan-ı hâldir. Hâlimizle sevgimizi anlatacağız. Lisan-ı hal, lisan-ı kalden entakdır diyor âlimlerimiz. Ya’nî bir şeyi hali ile bildirmek, sözü ile bildirmekden daha iyidir. Yalnız söz ile söylenirse, dinleyen şüpheye düşebilir, acaba doğru mu söylüyor diye; Ama hali ile, hareketi ile bildirirse temâmen kabûl eder, teslim olur. Velhasıl bu yolda, bu hizmetde muvaffak olmamız için birbirimizi sevmemiz lâzım. Sevmek de lisan-ı hal ile, sevmenin şartlarını yerine getirmekle olur.
-devamı var-