-HAYATINDAN KESİTLER-
Hüseyin Hilmi Işık efendi’nin rahmetullahi teala aleyh, sohbetlerinden bazı bölümler:
-216-
Hazret-i Ömer sertdi, hatır dinlemezdi. Meselâ Bedr gazasında yetmiş dâne esir aldılar. Peygamber efendimiz sordu, ne yapalım bu esirleri dedi. Hazret-i Ömer, ne dedi biliyormusunuz, Ya Resulallah onlar seni esir alsalardı ne yaparlardı dedi. “Onlar seni esir alsalardı çiğ çiğ yerlerdi, seni hemen şehid ederlerdi. O halde emr et yetmişini birden öldürelim. Ebû Bekre söyle oğlunu öldürsün”. Hazret-i Ebû Bekrin oğlu da esirler arasında. “Hazret-i Aliye söyle amcasını öldürsün” dedi. Hazret-i Alinin amcası hazret-i Abbas. Hazret-i Abbas da esirlerin arasında. Öyle deyince Peygamber efendimizin yüzü buruşdu, sıkıldı. Peygamber efendimiz; “Ya Ebâ Bekr, sen ne dersin?” dedi. Hazret-i Ebû Bekr, yumuşakdı. Dedi ki; “Senin Eshâbın, fakiriz. Medine ahalisi çoban, yiyecek ekmek paraları yok. Bunlara söyliyelim, mesela bin altın vereni serbest bırakalım. Bunlar içinde senin de akrabaların var, benim de var. Hepimizin akrabaları var. Târih ne yazar, Muhammed akrabalarını öldürdü diye yazar. Onun için öldürmeyelim, para alalım, Eshâbına dağıt, Eshâbın zengin olsun” dedi. Peygamber efendimizin hoşuna gitdi bu. Esirlerden para istediler, esirler de sevindiler tabii öldürmiyecekler diye. Hemen Mekkedeki akrabalarına mektûb gönderdiler, beni bırakmaları için bin altın gönderin diye. Bırakmak için parası olan gönderdi parası olmayan da topladı. O esirlerin arasında kim var? Peygamber efendimizin amcası Abbas. O dedi ki; “Yâ Muhammed, benden bin altın istiyorsun. Utanmıyor musun? Beni Mekke sokaklarında el açıp dilencilik mi yapdırmak istiyorsun, utanmaz mısın?” Peygamber demiyor, Muhammed diyor, inanmıyor ki Peygamber efendimize. “Amca sen beni öldürmek için, müslimanları öldürmek için, Mekkeden çıkacağın gece yarısı hanımına dedin ki; bak şu çekmecelerin içinde şu kadar altın var. Eğer muharebeden sağ salim gelirsem bu altınları senden isterim. Eğer muharebede ölürsem senin olsun demedin mi? İşte yaz hanımına, o altınlardan bin dâne göndersin.” deyince Abbasın ağzı açık kaldı. “Yâ Muhammed, sen bunu nerden haber aldın, ben bunu gece yarısı söylerken kimse yokdu yanımızda. Sen nerden bunu biliyorsun?” dedi. “Rabbim haber verdi, Rabbim!” Öyle deyince hemen Abbas, “Ben inandım ki, sen Allahın Peygamberisin” dedi, müsliman oldu. Ama Peygamber efendimiz, bin altını vermezsen göndermem seni dedi. Bu sefer de, amcasına iltimas etdi derler, herkesden aldığımızı senden isterim dedi. O esirler arasında bir de kim vardı? Peygamber efendimizin damadı. Peygamber efendimizin büyük kızı Zeynebin efendisi. Zeyneb Mekkede kalmış, efendisi de müslimanları öldürmek için, Peygamber efendimizi öldürmek için geliyor. O da yazıyor Mekkeye mektûb. Aman Zeyneb, bana bin altın gönder de bıraksınlar diyor. Altınlar yok, gerdanlık varmış. Kaç bin altına gerdanlığı çıkarıyor Peygamber efendimizin yanında. “Yâ Muhammed beni de bırak, altın gönderdim” diyor. Peygamber efendimiz bir bakıyor ki, gerdanlık; kaç sene evvel kızı gelin olurken, hanımı Hatice validemizin, kızının boynuna eliyle takmış olduğu gerdanlık. Peygamber efendimiz onu görünce başlıyor ağlamağa. Çünki Hatice validemizi çok severdi. Onun mübârek eliyle takdığı gerdanlığı görünce, Peygamber efendimiz ağlıyor. “Yâ Eshâbım, bu gerdanlığı bana bağışlar mısınız?” “Evet hakkınız ama, bunu tekrar geri hediyye edelim” diyor, bırakıyorlar. Tam gideceği zemân, Peygamber efendimiz çağırıyor, “Bu gerdanlık Hatice validenizin mübârek eliyle takılmış gerdanlıkdır, bunu tekrar kızıma geri götür” diyor. Alıyor gerdanlığı Zeynebe geri götürüyor. Zeyneb görünce bunu, başlıyor ağlamağa. Efendisiyle birlikde ikisi de müsliman oluyorlar. Îmâna geliyorlar Peygamber efendimizin merhameti karşısında. Velhasıl, hazret-i Alinin abisi de esirlerin arasında. Hep bu akrabalar, Peygamber efendimizi öldürmek için gelmişler.
-216-
Hazret-i Ömer sertdi, hatır dinlemezdi. Meselâ Bedr gazasında yetmiş dâne esir aldılar. Peygamber efendimiz sordu, ne yapalım bu esirleri dedi. Hazret-i Ömer, ne dedi biliyormusunuz, Ya Resulallah onlar seni esir alsalardı ne yaparlardı dedi. “Onlar seni esir alsalardı çiğ çiğ yerlerdi, seni hemen şehid ederlerdi. O halde emr et yetmişini birden öldürelim. Ebû Bekre söyle oğlunu öldürsün”. Hazret-i Ebû Bekrin oğlu da esirler arasında. “Hazret-i Aliye söyle amcasını öldürsün” dedi. Hazret-i Alinin amcası hazret-i Abbas. Hazret-i Abbas da esirlerin arasında. Öyle deyince Peygamber efendimizin yüzü buruşdu, sıkıldı. Peygamber efendimiz; “Ya Ebâ Bekr, sen ne dersin?” dedi. Hazret-i Ebû Bekr, yumuşakdı. Dedi ki; “Senin Eshâbın, fakiriz. Medine ahalisi çoban, yiyecek ekmek paraları yok. Bunlara söyliyelim, mesela bin altın vereni serbest bırakalım. Bunlar içinde senin de akrabaların var, benim de var. Hepimizin akrabaları var. Târih ne yazar, Muhammed akrabalarını öldürdü diye yazar. Onun için öldürmeyelim, para alalım, Eshâbına dağıt, Eshâbın zengin olsun” dedi. Peygamber efendimizin hoşuna gitdi bu. Esirlerden para istediler, esirler de sevindiler tabii öldürmiyecekler diye. Hemen Mekkedeki akrabalarına mektûb gönderdiler, beni bırakmaları için bin altın gönderin diye. Bırakmak için parası olan gönderdi parası olmayan da topladı. O esirlerin arasında kim var? Peygamber efendimizin amcası Abbas. O dedi ki; “Yâ Muhammed, benden bin altın istiyorsun. Utanmıyor musun? Beni Mekke sokaklarında el açıp dilencilik mi yapdırmak istiyorsun, utanmaz mısın?” Peygamber demiyor, Muhammed diyor, inanmıyor ki Peygamber efendimize. “Amca sen beni öldürmek için, müslimanları öldürmek için, Mekkeden çıkacağın gece yarısı hanımına dedin ki; bak şu çekmecelerin içinde şu kadar altın var. Eğer muharebeden sağ salim gelirsem bu altınları senden isterim. Eğer muharebede ölürsem senin olsun demedin mi? İşte yaz hanımına, o altınlardan bin dâne göndersin.” deyince Abbasın ağzı açık kaldı. “Yâ Muhammed, sen bunu nerden haber aldın, ben bunu gece yarısı söylerken kimse yokdu yanımızda. Sen nerden bunu biliyorsun?” dedi. “Rabbim haber verdi, Rabbim!” Öyle deyince hemen Abbas, “Ben inandım ki, sen Allahın Peygamberisin” dedi, müsliman oldu. Ama Peygamber efendimiz, bin altını vermezsen göndermem seni dedi. Bu sefer de, amcasına iltimas etdi derler, herkesden aldığımızı senden isterim dedi. O esirler arasında bir de kim vardı? Peygamber efendimizin damadı. Peygamber efendimizin büyük kızı Zeynebin efendisi. Zeyneb Mekkede kalmış, efendisi de müslimanları öldürmek için, Peygamber efendimizi öldürmek için geliyor. O da yazıyor Mekkeye mektûb. Aman Zeyneb, bana bin altın gönder de bıraksınlar diyor. Altınlar yok, gerdanlık varmış. Kaç bin altına gerdanlığı çıkarıyor Peygamber efendimizin yanında. “Yâ Muhammed beni de bırak, altın gönderdim” diyor. Peygamber efendimiz bir bakıyor ki, gerdanlık; kaç sene evvel kızı gelin olurken, hanımı Hatice validemizin, kızının boynuna eliyle takmış olduğu gerdanlık. Peygamber efendimiz onu görünce başlıyor ağlamağa. Çünki Hatice validemizi çok severdi. Onun mübârek eliyle takdığı gerdanlığı görünce, Peygamber efendimiz ağlıyor. “Yâ Eshâbım, bu gerdanlığı bana bağışlar mısınız?” “Evet hakkınız ama, bunu tekrar geri hediyye edelim” diyor, bırakıyorlar. Tam gideceği zemân, Peygamber efendimiz çağırıyor, “Bu gerdanlık Hatice validenizin mübârek eliyle takılmış gerdanlıkdır, bunu tekrar kızıma geri götür” diyor. Alıyor gerdanlığı Zeynebe geri götürüyor. Zeyneb görünce bunu, başlıyor ağlamağa. Efendisiyle birlikde ikisi de müsliman oluyorlar. Îmâna geliyorlar Peygamber efendimizin merhameti karşısında. Velhasıl, hazret-i Alinin abisi de esirlerin arasında. Hep bu akrabalar, Peygamber efendimizi öldürmek için gelmişler.
-devamı var-