Muhammed Ma’sûm-i Fârûkînin “kuddise sirruh” altı oğlu da kemâle gelmiş, vilâyet-i hâssa-i Muhammediyyeye kavuşmakla şereflenmişlerdir. Bunlardan Muhammed Seyfeddîn, tesavvuf bilgilerinin mütehassısı idi. (Muhyis-sünne) adı ile meşhûr oldu. Binkırkdokuz [1049] senesinde Serhend şehrinde tevellüd, 1096 [m. 1684] da orada vefât etdi. Mubârek babasının türbesinin birkaçyüz metre cenûbundaki büyük türbededir. Çok kerâmetleri görüldü. (Açlık çekmeğe lüzûm yokdur. Açlık ve nefsle mücâhede hârika ve kerâmeti artdırır. Evliyânın sohbeti ise, kalbe zikr etmeği yerleşdirir. Sünnete tâbi’ olmağı kolaylaşdırır) buyururdu. Her sâat emr-i ma’rûf yapardı. Bindörtyüz Velî yetişdirdi.(Mektûbât-ı Seyfiyye) adındaki kitâbı, 1331 [m.1913] de Haydarâbâdda basılmışdır. İçinde yüzdoksan [190] mektûb vardır.
Evliyânın büyüklerinden. İnsanların i’tikâd, ibâdet ve ahlâk husûsunda doğruyu öğrenmelerini ve öğrendikleri bu bilgiler ile amel etmelerini sağlayan, insanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmak için rehberlik eden ve kendilerine silsile-i aliyye denilen İslâm âlimlerinin yirmibeşincisidir.
İlim, irfân kaynağı ve kerâmetler sâhibi Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleri, küçük yaşından itibâren ilme yönelip ders okuyabilecek yaşa geldiği zaman, Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra da amcası Muhammed Sa’îd’den aklî ve naklî ilimleri tahsîl edip kısa zamanda çok şeyler öğrendi.
Sultan Âlemgîr Hân, birgün Muhammed Seyfeddîn Fârûkî’yi (rahmetullahi aleyh) husûsî bahçesine davet etti. Bu bahçenin ortasında gayet süslü bir havuz, havuzun içinde, gözleri elmas olan, altından yapılmış balık şekilleri var idi. Sultan oturmak için burayı seçmişti. Seyfeddîn Fârûkî “kuddise sirruh” buraya gelince; “Önce altından yapılmış bu balıkları kırın” buyurdu. Hepsini kırıp yok ettiler. Sultan; zekî, kabiliyetli, tasavvuf ehline ve Allah adamlarına karşı muhabbet beslediği için, bu durumlara memnun oluyor, Allahü teâlâya şükredip; “Benim saltanatım zamânında böyle evliyâ yetiştiği için, Rabbime sayısız şükürler olsun” diyordu.
Delhi’de, onun sohbet meclisleri çok bereketli ve kalabalık olurdu.Kâfirler, fâcirler, fâsıklar dahî onun sohbet meclisine gelip, yüksek huzûruyla şereflenince, hidâyete kavuşup eski günahlarına tövbe edip, istiğfar ederek geri dönerlerdi. Onun sohbeti bereketiyle, binlerce kişi hidâyete ve kemâle kavuşup, yüksek derecelere ulaşmıştı. Dergâhına hergün binlerce kimse gelir feyz alırdı.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi