Mertebesinin yüksekliğine en büyük delîl şudur: İki-üç sene irşâd makâmında kaldı. Bu kısa zamanda, nice insanlar onun şerefli sofrasından nasîb aldılar. Hindistan memleketi, onların bereket ve ihsânları ile doldu ve bu diyârda garîb olan, bilinmiyen Ahrâriyye yolu büyük revâç görüp, bu yoldan çok büyüklerin yetişmeleri, onların sayesinde mümkün oldu. Muhammed Hâşim-i Keşmî “kuddise sirruh” fazîletli bir zâtın şöyle dediğini nakleder “Söz ve hâl sâhibi birçok büyük, Hindistan’da altmış-yetmiş sene hocalık yaptı. Onlardan kimlerin ve neyin kaldığını herkes biliyor. Muhammed Bâkî-billah’ın büyüklüğüne şu kâfidir ki; kırk yaşında vefât etti ve iki-üç sene irşâd ve hidâyet makâmında bulunup, bütün âlemi bereketlendirdi.”
Şeyh Muhammed bin Fadlullah da onun hakkında şöyle demiştir: “Bu büyüğün yüksekliğinin nişanı şudur ki; üç-dört seneden daha fazla hidâyet ve irşâd ile meşgûl olmadı. Fakat bu güne kadar onun yüksek te’sîri ve bereketleri devam ediyor.”
Mîr Muhammed Nu’mân şöyle anlatmıştır:”Horasanlı bir genci, Akra’da hastahânede hasta yatar gördüm. Hastalığını sorduğumda dedi ki: “Ben sağlam bir insan idim. Dekken’de Hazret-i Hâce Bâkî’yi rü’yâda gördüm. Onların aşkı ile buraya kadar geldim. Vefâtı haberlerini duyunca, çok üzüldüm ve şimdi hastayım. Bu hastalığım ve harab hâlim, o büyüğe olan muhabbetimdendir.” Bunu söyledikten sonra hüngür hüngür ağladı.
Vefâtı yaklaştığı son günlerde hanımına:”Ben kırk yaşına gelince, büyük bir hâdise önüme gelir” buyurdu. Mübârek ellerini açtı ve; “Elimde olan çizgi, sana söylediğim sözün nişânıdır” dedi.
Yine bu günlerden birgün, eline bir ayna alıp, hanımını çağırdı ve; “Gel beraber bu aynaya bakalım” dedi. O afife hâtun şöyle demiştir; “Aynada, onu tamamen beyaz sakallı gördüm ve korktum. Bana böyle görünmeyiniz, bakmaya gücüm yetmiyor” dedim. Tebessüm etti ve kendini asıl şeklinde gösterdi.
-devamı var-
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi