CİBRÎL, DIHYE SÛRETİNDE
Bir hadîs-i şerîfte, buyurdu Resûlullah:
(Kendisinin nûrundan, yarattı beni Allah.
Sonra benim nûrumdan, yarattı Ebû Bekr’i.
Onun dahî nûrundan, halk etti Âişe’yi.
Mü’min kadınların da hepsini, cenâb-ı Hak,
Hazret-i Âişe’nin nûrundan eyledi halk.)
Enes bin Mâlik dahî, şöyle rivâyet eder:
Hasta olmuşlar idi, Resûlullah bir sefer.
Hazret-i “Ebû Bekir“, buna vâkıf olunca,
Resûl’ü ziyârete gitti hemen doğruca.
Zîrâ onun âdeti şöyle idi ki zâten,
“İyi iş“i, önce o yapardı sahâbeden.
Velhâsıl o Resûl’ün evine vardığında,
“Dıhye-i Kelbî”yi de, gördü onun yanında.
Resûl, onun dizine dayanmış uyuyordu.
Girer girmez, Dıhye’den, Resûlullahı sordu.
O dedi: (Ey Resûl’ün halîfesi, iyidir.)
Taaccüb etti buna Hazret-i Ebû Bekir.
Dedi ki: (Hak teâlâ, iyilik versin sana.
Resûl’ün halîfesi, ne için dersin bana?)
Dedi: (Hak teâlâya, yemîn ederim ki ben,
En çok seni severim, hattâ her sahâbîden.
Çünkü ilk halîfesi, sensin Resûlullahın.
Peygamberlerden sonra, iyisi sensin halkın.
Seni seven kimseler, mutlaka felâh bulur.
Senin yolundan giden, felâketten kurtulur.
Seni sevmeyenlerse, ziyândadır muhakkak.
Seni üzen kimseyi, hiç sevmez cenâb-ı Hak.
Seni seven, Resûl’ü sevdiği için sever.
Buğzeden de, Resûlü sevmediğinden eder.
Senin dostun, dostudur Allah ve Resûlü’nün.
Düşmanın da, onların düşmanıdır büsbütün.
Senin düşmanlarına, hiç şefâat olunmaz.
Allahın rahmetinden, onlara nasîb olmaz.
İşte yâ Ebâ Bekir, sen böyle bir kimsesin.
Yakın gel, dereceni yükseltsin Allah senin.)
Hazret-i Ebû Bekir, ona yaklaştığında,
“Dıhye”yi, karşısında göremedi o anda.
Zîrâ gâib olmuştu birdenbire ortadan,
Allahın Habîbi de, uyandı tam o zaman.
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, az önce uzun uzun,
Sen acabâ kiminle, böyle konuşuyordun?)
Dedi: (Yâ Resûlallah, Dıhye vardı burada.
Onunla konuşurdum, kayboldu bu arada.)
Buyurdu: (Yâ Ebâ Bekr, o zât, Dıhye değildi.
Konuştuğun o kişi, Cibrîl-i emîn idi.
Müjde getirmiş idi, sana Hak teâlâdan,
Onları sana deyip, gâib oldu ortadan.)