Süfyan-ı Sevrî Hazretleri “rahmetullahi aleyh” buyurdular ki:
Bir gün talebelerim ile Hacca giderken, bir kimse bize yoldaş oldu. Namazda, yeme ve içmede hiç bir şekilde bize karışmadı. Dedim ki: “Ey kişi! Neden bizden uzak durup karışmıyorsun?” O kimse: “Ben nasrânîyim” dedi. Adın nedir? diye sordum. Abdü’l-Mesîh diye cevap verdi. Nereye gidiyorsun? dedim. “Gördüm ki her sene bir çok kimse bu yola gidiyor. Bu sene ben de onlara arkadaş olayım, bakalım nereye gittiklerini bir öğreneyim dedim” dedi. Üç gün gittikten sonra hıristiyanın yemeği kalmayıp, takatsiz düştü ve bana gelerek: “Ya Süfyan! Açlıktan takatim kalmadı. İbadet ettiğin Rabbinin yanında eğer kıymetin varsa, Rabbinden dile, bize yemek göndersin” dedi. Ben de ona: “Sen bu hususta benimle müsavisin. Benden dilediğini Rabbim’den sen dile” dedim. Bunun üzerine nasrânî, yüzünü yere koyup dua edince, gâibden yemek geldi. Bu vaziyet karşısında benzim sarardı, halim değişti ve düşündüm ki, acaba nasrânî bu mertebeye nasıl kadir oldu. Nasrânî secdeden başını kaldırınca, benim halimin değiştiğini anladı ve: “Ey Süfyan! Üzülme, bu senin sebebin iledir. Zira duamda şöyle dedim; Eğer bu kişinin dini hak ise, ibadet ettiği Rabbi, bize yemek göndersin. Rabbin senin hürmetine bunları gönderdi. Ey Süfyan! Hemen bana İslamiyeti anlat ki, senin Rabbine ve peygamberine iman ettim.”
Nasrani bunları söyledikten sonra müslüman oldu ve bizimle birlikte Hacca giderek bütün vecibelerini yerine getirdi. İsmini de Abdü’l-Mesîh yerine Abdülkerîm yaptık.