İmam-ı Rabbani hazretlerinin “kuddise sirruh” torunu ve Muhammed Masum’un “kuddise sirruh” oğlu Muhammed Sibgatullah “rahmetullahi aleyh” hazretleri zamânında, Hüsrev Bek isminde meşhûr bir at hırsızı vardı. Bir ara her nasılsa Muhammed Sibgatullah hazretlerinin ziyâretine gitti. Birkaç gün sohbette bulundu. Bu meşhûr hırsız, bir kervanın kervansaraya geldiğini ve bu arada çok kıymetli bir atın da bulunduğunu öğrenince, gece kervansaraya girdi ve doğruca o çok kıymetli atın bulunduğu yere gitti. Atı çözecekken at kişnedi. Kişnemeyi duyan atın sâhibi kalkıp atın yanına geldi. Hırsız da yakalanmamak için, görünmeyecek şekilde kendini yere attı. O kuytu yerde gizlenirken atın dizgininin daha sağlam olması için sâhibi bir çivi daha çaktı. Çaktığı çivi hırsızın eline geldi. Hırsız bütün ızdırâbına rağmen yakalanmamak için sesini çıkarmadı. Böylece eli duvara mıhlanmış olan hırsız için, artık kaçıp kurtulmak ihtimâli de kalmamıştı. Orada sabaha kadar çok büyük sıkıntılar çekti. Buna rağmen, bağırmıyor, soğukkanlılığını muhafaza etmeye çalışıyordu. Fakat çok daralmıştı. Yaptığı işin kötülüğünü anladı. Âdetâ, kendi kendinden nefret etmeye başladı. “Bu belâdan kurtulursam ertesi gün Muhammed Sibgatullah hazretlerinin huzûruna gideceğim. Tövbe edip talebelerinden olacağım.” diye düşündü. Tam bir âcizlik içinde ve büyük bir samîmiyetle böyle düşündüğü için, o anda Muhammed Sibgatullah hazretlerini yanında gördü. Muhammed Sibgatullah hazretleri o çiviyi çıkardı. “Hadi git. Seni kurtardık.” deyip gözden kayboldu. Hüsrev Bek büyük bir ferahlık hissetti ve kervansaraya girdiği yerden dışarı çıktı. Muhammed Sibgatullah hazretlerinin huzûruna gelip tövbe etti. Onun muhlis talebelerinden oldu. Nitekim hadîs-i şerîfte; “Câhiliye zamanında seçkin olanlarınız, İslâmda da seçkinleriniz olur.” buyurulmuştur.