Allahü teâlâya hamd ederim. Onun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma, salât-ü selâm eder ve sizlere düâ eylerim. Sevgili kardeşim! Allahü teâlâ seni hakîkî rütbelere yükseltsin! Bilmelisin ki, nemâz, islâmın beş şartından, dînin beş esâsından ikincisidir. Bütün ibâdetleri kendisinde toplamışdır. İslâmın beşde bir parçası ise de, bu toplayıcılığından dolayı, yalnız başına, müslimânlık demek olmuşdur. İnsanı Allahü teâlânın sevgisine kavuşduracak işlerin birincisi olmuşdur. Âlemlerin efendisi ve Peygamberlerin “aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselâm” en üstünü olana mi’râc gecesi, Cennetde nasîb olan rü’yet şerefi, dünyâya indikden sonra, dünyânın hâline uygun olarak kendisine yalnız nemâzda müyesser olmuşdur. Bunun içindir ki, (Nemâz mü’minlerin mi’râcıdır) buyurmuşdur. Bir hadîs-i şerîfde, (İnsanın Allahü teâlâya en yakın olması nemâzdadır) buyurmuşdur. Onun yolunda, tâm izinde giden büyüklere, o rü’yet devletinden, bu dünyâda büyük pay, nemâzda olmakdadır. Evet, bu dünyâda Allahü teâlâyı görmek mümkin değildir. Dünyâ buna elverişli değildir. Fekat, Ona tâbi’ olan büyüklere, nemâz kılarken rü’yetden birşeyler nasîb olmakdadır. Nemâz kılmağı emr buyurmasaydı, maksadın, gâyenin güzel yüzünden perdeyi kim kaldırırdı? Âşıklar, ma’şûku nasıl bulurdu? Nemâz, üzüntülü rûhlara lezzet vericidir. Nemâz, hastaların, râhat vericisidir. Rûhun gıdâsı nemâzdır. Kalbin şifâsı nemâzdır. (Ey Bilâl, beni ferâhlandır!) [diye ezân okumasını emr buyuran] hadîs-i şerîf, bunu göstermekde, (Nemâz, kalbimin neş’esi, gözümün bebeğidir) hadîs-i şerîfi, bu arzûya işâret etmekdedir.