GÖZYAŞI CEVHER OLDU
Hazret-i “Ebû Bekr“e, biri gelip bir zaman,
Dedi: (Onbin akçeye, ihtiyâcım var şu an.)
Hazret-i Ebû Bekir, buyurdu ki: (Kardeşim!
Dağıttım servetimi, kalmadı hiçbir şeyim.)
Dedi: (Yok senden gayri gideceğim bir kişi.
Sen bir himmet edersen, hâlledersin bu işi.)
Fakîre şefkatinden, gitti bir yehûdîye.
Söyledi: (Onbin akçe, bana ödünç ver!) diye.
O dedi: (Üç gün için veririm bunu ancak.
Lâkin ödeyemezsen, o zaman ne olacak?)
Buyurdu: (Ödemezsem dediğim gün ve sâat,
Sana köle olurum, ya çalıştır, ya da sat.)
Aldı ondan parayı, verdi fakîr kimseye.
(Nasıl öderim?) diye, başladı düşünmeye.
Üç gün sonra, mecbûren dedi ki: (Ne yapayım.
Gidip o yehûdîye, bâri köle olayım.)
Çok ağladı Âişe, bunun üzüntüsünden.
Ve bir damla gözyaşı, yuvarlandı gözünden.
Hazret-i Âişe’nin, o gözyaşı “damla”sı,
Kudret-i ilâhîyle, oldu “Cevher” tânesi.
Bunu görüp, hemence seğirtti pederine.
O cevher tânesini, verip hemen eline,
Dedi ki: (Babacığım, bu cevheri götür sat.
O borcunu ödeyip, kendini eyle âzâd.)
O, çarşıya giderken, elinde “cevher” ile,
Emretti Hak teâlâ o anda Cebrâil’e.
Buyurdu ki: (Ey Cibrîl, gir Cennete tezinden.
“Onbin altın” alarak, kudret hazînesinden,
Nûrdan tabak içine koyup o altınları,
Yetiş Ebû Bekir’e, etmeden yolu yarı.
Elindeki “cevher”i, satın al bunlar ile.
Sıddîk’ım, bunun için yorulmasın nâfile.)
Girdi “İnsan” şekline Cibrîl aleyhisselâm,
Hazret-i Ebû Bekr’e, yetişip verdi selâm.
Dedi ki: (Satıyorsan, alırım o cevheri.
Takrîben “onbin altın”, eder bunun değeri.)
O da, (Olur) diyerek Cibrîl’in teklîfine,
Geldi o altınlarla, Yehûdînin evine.
Borcunu edâ edip, ferahladı be gâyet.
Yehûdî, altınları görünce etti hayret.
Zîrâ benzemiyordu, dünyâ altınlarına,
Baktı, yazı yazılmış ön ve arkalarına.
“İhlâs-ı şerîf” ile, “Kelime-i tevhîd”i,
Görünce, birden bire duygulandı yehûdî.
Dedi ki: (Yâ Ebâ Bekr, gerçeği gördüm şu an.
Ne yapmam gerekiyor olmak için müslümân?)
“Şehâdet“i getirip, îmân etti sonunda.
O “onbin altın”ı da, verdi Allah yolunda.