Tâbiînin büyüklerinden Sâbit bin Eslem hazretleri buyurdu ki:
“Bir Müslüman Allahü teâlânın anıldığı yere dağlar kadar günahla girse, çıktığı zaman üzerinde zerre kadar günah kalmaz.”
Mümin kıyamet gününde Allahü teâlânın huzurunda durur. Allahü teâlâ bildiği hâlde, ona; “Ey kulum! Sen, dünyada bana ibâdet eden kullarımla beraber ibâdet ediyor muydun?” diye sorunca o mümin; “Evet, onlarla birlikte ben de ibâdet ediyordum yâ Rabbi!” der. Yine Allahü teâlâ; “Ey kulum, dünyadayken bana duâ edip yalvaran ve beni zikredenlerle beraber, sen de yalvarıp beni andın mı?” diye sorar. O mümin yine, “Evet yâ Rabbi!” diye cevap verir. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “İzzetim hakkı için, beni zikredip, andığın her yerde ben de seni andım. Nerede duâ edip yalvardınsa, o duânı kabul ettim.” buyurur.
Sâbit bin Eslem hazretleri sonra şu hadîs-i şerîfi bildirdi:
“Müminin hiçbir duâsı reddedilmez. Karşılığı ya dünyada verilir veya ahirete tehir edilir yahut günahlarına kefaret olur.”