TAŞLAR TESBÎH EDERDİ
“Resûlullah” islâmı ilk teblîğ ettiğinde,
Bir müşriki gördü ki, bir “Put” vardı elinde.
Bir müşriki gördü ki, bir “Put” vardı elinde.
Ona buyurdular ki: (O tuttuğun put senin,
Benimle konuşursa, îmâna gelir misin?)
Benimle konuşursa, îmâna gelir misin?)
Adam, hayret içinde dedi ki: (Yâ Muhammed!
Ben buna, elli yıldır ediyorum ibâdet.
Ben buna, elli yıldır ediyorum ibâdet.
Lâkin konuştuğunu hiç görmedim bu putun.
Seninle konuşması mümkün müdür hiç bunun?)
Seninle konuşması mümkün müdür hiç bunun?)
Resûlullah, o puta hitâb edip o zaman,
Buyurdu ki: (Ben kimim, açıkça eyle beyân!)
Buyurdu ki: (Ben kimim, açıkça eyle beyân!)
Puttan bir ses geldi ki gâyet fasîh olarak:
(Sen, Allah’ın kulu ve Resûlüsün muhakkak.)
(Sen, Allah’ın kulu ve Resûlüsün muhakkak.)
Putundan bu sözleri duyunca müşrik o an,
“Şehâdet”i getirip, severek etti îmân.
Kureyş müşriklerinden birisi, yine bir gün,
Mübârek huzûruna gelerek o Resûl’ün,
“Şehâdet”i getirip, severek etti îmân.
Kureyş müşriklerinden birisi, yine bir gün,
Mübârek huzûruna gelerek o Resûl’ün,
Dedi ki: (Söylüyorsun Peygamber olduğunu.
Ben nereden bileyim bunun doğruluğunu?)
Ben nereden bileyim bunun doğruluğunu?)
Ona buyurdular ki Resûl aleyhisselâm:
(Şu hurma ağacının salkımını çağırsam,
(Şu hurma ağacının salkımını çağırsam,
O, emrimi dinleyip yanıma gelse şâyet,
Peygamber olduğuma eder misin şehâdet?)
Peygamber olduğuma eder misin şehâdet?)
Bu suâl karşısında, adam kaldı hayrette.
Dedi: (Öyle olursa, inanırım elbette.)
Dedi: (Öyle olursa, inanırım elbette.)
O zaman o salkıma hitâb edip o Server:
(Yanıma gelir misin!) diyerek seslendiler.
(Yanıma gelir misin!) diyerek seslendiler.
O esnâda o salkım, ağacından koparak,
Geldi Resûlullah’ın yanına hoplıyarak.
Geldi Resûlullah’ın yanına hoplıyarak.
Yine Peygamberimiz bir çayırda giderken,
(Yâ Resûlallah!) diye, bir nidâ duydu birden.
(Yâ Resûlallah!) diye, bir nidâ duydu birden.
O tarafa bakınca, bağlı bir “Geyik” gördü.
Hemen yanıbaşında bir adam uyuyordu.
Hemen yanıbaşında bir adam uyuyordu.
Geyik dile gelerek, dedi: (Yâ Resûlallah!
Bu avcı, üç gün önce avladı beni nâgâh.
Bu avcı, üç gün önce avladı beni nâgâh.
Fakat benim ilerde, üç tâne yavrum vardır.
Şimdi onlar acıkmış, beni arıyorlardır.
Şimdi onlar acıkmış, beni arıyorlardır.
Beni sal, gidip hemen onları emzireyim.
Herbirini doyurup, yine geri geleyim.)
Herbirini doyurup, yine geri geleyim.)
Resûlullah salınca, koştu yavrularına.
Emzirip, geldi yine o Server’in yanına.
Emzirip, geldi yine o Server’in yanına.
O an avcı uyanıp, Resûl’ü gördü hemen.
Dedi: (Yâ Resûlallah, bir arzûn var mı benden?)
Dedi: (Yâ Resûlallah, bir arzûn var mı benden?)
O zaman Resûlullah buyurdu ki: (Ey avcı!
İstersen bu geyiği âzâd et, ona acı.)
İstersen bu geyiği âzâd et, ona acı.)
(Peki yâ Resûlallah) diyerek avcı hemen,
Geyiğin bağlarını çözüverdi tamâmen.
Geyiğin bağlarını çözüverdi tamâmen.
Geyik, sevinç içinde giderken sıçrayarak,
“Şehâdet” söylüyordu gâyet açık olarak.
“Şehâdet” söylüyordu gâyet açık olarak.