HERKESE AYNI MUÂMELE
“Peygamber Efendimiz” mütevâzı idi pek.
Kendi hizmetçisiyle oturup yerdi yemek.
Kendi hizmetçisiyle oturup yerdi yemek.
Pazardan öte beri alarak kendi yine,
Torba içine koyup, götürürdü evine.
Torba içine koyup, götürürdü evine.
Herkimle karşılaşsa Resûl aleyhisselâm,
Ondan önce davranıp, verirdi kendi selâm.
Ondan önce davranıp, verirdi kendi selâm.
Hayvanına ot verir, bağlardı devesini.
Koyununu sağar ve süpürürdü evini.
Koyununu sağar ve süpürürdü evini.
Kölenin efendiyle, beyazın da siyahla.
Resûlullah indinde bir farkı yoktu aslâ.
Resûlullah indinde bir farkı yoktu aslâ.
Her kim olursa olsun, yemeğe etse dâvet,
Ayırım yapmaksızın ederdi hep icâbet.
Ayırım yapmaksızın ederdi hep icâbet.
Severdi her insana iyilik eylemeyi.
Herkes ile, her zaman geçinirdi hep iyi.
Herkes ile, her zaman geçinirdi hep iyi.
Hep “Güler yüzlü” idi Resûl aleyhisselâm.
Ve lâkin hiç gülmezdi söylerken kendi kelâm.
Ve lâkin hiç gülmezdi söylerken kendi kelâm.
Dâima üzüntülü görünse de o Server,
Ve lâkin çatık kaşlı değildi hiç bir sefer.
Ve lâkin çatık kaşlı değildi hiç bir sefer.
Gâyet “heybetli” idi, yine Fahr-i kâinât.
Korku hâsıl etse de, kaba değildi fakat.
Korku hâsıl etse de, kaba değildi fakat.
Yine O, cömert olup, yapıyordu çok ihsân.
Ama isrâf edici değildi hiç bir zaman.
Ama isrâf edici değildi hiç bir zaman.
Dâim mübârek başı, önüne eğikti az.
Lâkin ihtiyâcını kimseye etmezdi arz.
Lâkin ihtiyâcını kimseye etmezdi arz.
“Enes bin Mâlik” der ki: Hamd olsun ki Allah’a,
On sene hizmet ettim her gün Resûlullaha.
On sene hizmet ettim her gün Resûlullaha.
Bana, bu on senede, bir defâ “Üf” demedi.
(Bunu niçin yapmadın?) diye hitâb etmedi.
(Bunu niçin yapmadın?) diye hitâb etmedi.
En güzel huylusuydu insanların O zîrâ.
Beni, bir gün bir yere göndermişti bir ara.
Beni, bir gün bir yere göndermişti bir ara.
(Vallahi gitmem!) dedim, gidecektim ve lâkin.
Dışarı çıktım hemen, emrini yapmak için.
Dışarı çıktım hemen, emrini yapmak için.
Çocuklar o sokakta oynuyordu o zaman.
Yanlarından geçerken, arkama baktım bir an.
Yanlarından geçerken, arkama baktım bir an.
Gördüm ki, Resûlullah arkadan geliyordu.
Ve hattâ bana bakıp, tebessüm ediyordu.
Ve hattâ bana bakıp, tebessüm ediyordu.
Buyurdu ki: (Yâ Enes, hemen gidiyor musun?)
Dedim: (Evet, yoluna şu canım fedâ olsun.)
Dedim: (Evet, yoluna şu canım fedâ olsun.)
“Ebû Hüreyre” der ki: Bir harpte, kâfirlere,
Bedduâ etmesini söyledik o Server’e.
Bedduâ etmesini söyledik o Server’e.
Cevâben buyurdu ki o Hâtem-i enbiyâ:
(Ben lânet etmek için gelmedim bu dünyâya.
(Ben lânet etmek için gelmedim bu dünyâya.
Bilâkis insanların, hem dünyâ, hem âhiret,
Seâdetleri için gönderildim ben elbet.)
Seâdetleri için gönderildim ben elbet.)
Nitekim buyurur ki Kitâbında Rabbimiz:
(Seni, rahmet olarak gönderdik âleme biz.)
(Seni, rahmet olarak gönderdik âleme biz.)
Yer ve gök, Arş ve Kürsî, kâinâtın cümlesi,
Hep Onun şerefine yaratılmıştır hepsi.
Hep Onun şerefine yaratılmıştır hepsi.