AHDE VEFÂ
“Peygamber Efendimiz”, gâyet merhametliydi.
Herkesi memnûn etmek, her zaman âdetiydi.
Herkesi memnûn etmek, her zaman âdetiydi.
Bir gün bir köylü gelip, istedi bâzı şeyler.
İstediği şeyleri verdi ona o Server.
İstediği şeyleri verdi ona o Server.
Sonra suâl etti ki o Resûl-i müctebâ:
(Memnûn edebildim mi şimdi seni acabâ?)
(Memnûn edebildim mi şimdi seni acabâ?)
Köylü (Hayır) deyince, ordaki sahâbîler,
Onun bu cevâbına taaccüb eylediler.
Onun bu cevâbına taaccüb eylediler.
Hattâ öfkelendiler bu sebepten köylüye.
“Nasıl Resûlullah’a sen hayır dersin?” diye.
“Nasıl Resûlullah’a sen hayır dersin?” diye.
Lâkin Peygamberimiz, onu mâzur görerek,
Kendisine tatlı dil, güler yüz göstererek,
Kendisine tatlı dil, güler yüz göstererek,
Birşeyler daha verip istediğinden onun,
Buyurdular ki: (Nasıl, oldun mu şimdi memnûn?)
Buyurdular ki: (Nasıl, oldun mu şimdi memnûn?)
O, çok memnûn olmuştu, dedi ki: (Allah sana,
Versin karşılığını, boğdun beni ihsâna.)
Versin karşılığını, boğdun beni ihsâna.)
Sonra Resûlullaha çok duâlar yaparak,
Ayrıldı çok sevinçli ve çok memnûn olarak.
Ayrıldı çok sevinçli ve çok memnûn olarak.
O zaman Resûlullah buyurdu: (Ey eshâbım!
Biraz önce, sizlere ben mâni olmasaydım,
Biraz önce, sizlere ben mâni olmasaydım,
Azarlıyacaktınız o köylüyü muhakkak.
Ve helâk olacaktı bizden uzaklaşarak.)
Ve helâk olacaktı bizden uzaklaşarak.)
Yine O, eshâbına çok merhamet ederdi.
Herşeyin kolayını onlara emrederdi.
Herşeyin kolayını onlara emrederdi.
Kendi “Gece namâzı” kıldığı hâlde, yine,
Bunu emretmemişti hiç kendi ümmetine.
Bunu emretmemişti hiç kendi ümmetine.
Eshâbından birisi, mescitten çıkmıyordu.
Durup dinlenmeksizin hep namâz kılıyordu.
Durup dinlenmeksizin hep namâz kılıyordu.
Onu böyle görünce, tutarak omuzundan,
Ayağa kaldırdı ve men etti onu bundan.
Ayağa kaldırdı ve men etti onu bundan.
Yine bir sahâbî de, her gün oruç tutardı.
Peygamber Efendimiz, bunu da haber aldı.
Peygamber Efendimiz, bunu da haber aldı.
Kendisini çağırıp, buyurdu: (Öyle yapma!
Her gün tutacağına, bir gün tut, bir gün tutma.)
Her gün tutacağına, bir gün tut, bir gün tutma.)
Yine Peygamberimiz, meselâ bir namâzı,
Kılarken işitseydi bir çocuk ağlaması.
Kılarken işitseydi bir çocuk ağlaması.
Ona merhametinden, bitirip onu çabuk,
Buyururdu: (Susturun, ağlamasın o çocuk.)
Buyururdu: (Susturun, ağlamasın o çocuk.)
Sahâbeden birisi anlatır ki şöylece:
Ben, Resûlullah ile Peygamberlikten önce,
Ben, Resûlullah ile Peygamberlikten önce,
Alışveriş yapmış ve alacaklı kalmıştım.
Ödeme husûsunda Onunla anlaşmıştım.
Ödeme husûsunda Onunla anlaşmıştım.
Yâni buluşacaktık falan gün, falan yerde.
Ödiyecekti bana, borcunu bir seferde.
Ödiyecekti bana, borcunu bir seferde.
Lâkin ben, o sâatte başka bir işe daldım
Unutup, “Üç gün” sonra bu şeyi hâtırladım.
Unutup, “Üç gün” sonra bu şeyi hâtırladım.
Üç gün sonra, o yere koşarak gittiğimde,
Baktım, beni bekliyor konuştuğumuz yerde.
Baktım, beni bekliyor konuştuğumuz yerde.