SALEVÂT OKUMAK -2
Vaktiyle bir şehirde, sâlih bir kimse vardı.
Lâkin Resûlullah’a salevât okumazdı.
Bir gece, rüyâsında Resûl’ü gördü, fakat,
O Server, kendisine etmiyordu iltifât.
O Server, kendisine etmiyordu iltifât.
Dedi: (Yâ Resûlallah, ey Resûl-i müctebâ!
Böyle davranmanıza sebep nedir acabâ?)
Böyle davranmanıza sebep nedir acabâ?)
Peygamber Efendimiz buyurdu ki o zaman:
(Hiç tanımıyorum ki, seni ben ey müslümân!)
(Hiç tanımıyorum ki, seni ben ey müslümân!)
O kimse ağlıyarak dedi: (Yâ Resûlallah!
Ben, senin ümmetinden bir müslümânım vallah.
Ben, senin ümmetinden bir müslümânım vallah.
Nasıl olur siz beni hiç tanımıyorsunuz.
Halbuki bir hadîste şöyle buyurursunuz:
Halbuki bir hadîste şöyle buyurursunuz:
“Bir babanın, oğlunu tanıyıp bilmesinden,
Daha fazla tanırım ümmetin hepsini ben.”
Daha fazla tanırım ümmetin hepsini ben.”
Ben dahî ümmetinden bir kimseyim vallahi.
Tanımanız lâzımdı öyleyse beni dahî.)
Tanımanız lâzımdı öyleyse beni dahî.)
Peygamber Efendimiz buyurdu: (Doğru dersin.
Ve lâkin sen hiç bana, salevât getirmezsin.
Ve lâkin sen hiç bana, salevât getirmezsin.
Ben ise ümmetimi, bana okudukları,
Salevât miktârınca tanıyorum onları.)
Salevât miktârınca tanıyorum onları.)
O esnâda uykudan uyandı o müslümân.
Ve yaptığı hatâyı idrâk etti o zaman.
Ve yaptığı hatâyı idrâk etti o zaman.
O günden îtibâren, her gün, belli bir miktâr,
Salevât okudu hep, tâ ölünceye kadar.
Salevât okudu hep, tâ ölünceye kadar.
Bir kaç gün olmuştu ki göreli bu rüyâyı,
Bir gece, gördü yine, Resûl-i kibriyâ’yı.
Bir gece, gördü yine, Resûl-i kibriyâ’yı.
Bu sefer muhabbetle bakıyordu yüzüne.
(Seni şimdi tanıdım) buyurdu kendisine.
(Seni şimdi tanıdım) buyurdu kendisine.
Bir gün de, gâyet fakîr bir kimsenin, bir ara,
İhtiyâcı olmuştu “Beşyüz dirhem” paraya.
İhtiyâcı olmuştu “Beşyüz dirhem” paraya.
Bir gece, Resûlullah, rüyâda o kimseye,
Buyurdu ki: (Git Ebül Hasan-ı Kısâiî’ye.
Buyurdu ki: (Git Ebül Hasan-ı Kısâiî’ye.
O, Nişâbur halkından, gâyet zengin biridir.
Her yıl, onbin fakîri, parasıyla giydirir.
Her yıl, onbin fakîri, parasıyla giydirir.
Benden çok selâm söyle, sen o “Ebül Hasan”a.
Beşyüz dirhem parayı, söyle de versin sana.
Beşyüz dirhem parayı, söyle de versin sana.
Rüyâna inanmazsa, ona de ki, “Her gece,
Yüz salevât okurken, dün unuttun sâdece.”)
Yüz salevât okurken, dün unuttun sâdece.”)
Fakîr, “Ebül Hasan”‘a giderek ertesi gün,
Söyledi kendisine, selâmını Resûl’ün.
Söyledi kendisine, selâmını Resûl’ün.
Lâkin o inanmayıp, ilgi göstermeyince,
Ona, bu salevâtı hâtırlattı hemence.
Ona, bu salevâtı hâtırlattı hemence.
O zaman Ebül Hasan, fırlayarak yerinden,
Secde-i şükre vardı, sürûr ve sevincinden.
Secde-i şükre vardı, sürûr ve sevincinden.
Dedi: (Al beşyüz dirhem, sarf eyle bir işine.
Al şu bin dirhemi de, Resûl’ün şerefine.
Al şu bin dirhemi de, Resûl’ün şerefine.
Çünkü ben inandım ki, doğru imiş o rüyân.
Zîrâ benim sırrımı eyledin bana beyân.)
Zîrâ benim sırrımı eyledin bana beyân.)