CEHENNEMDEKİ MÜ’MİNLER -2
Mâlik tâlîmât verir görevli bir meleğe:
(Cehennem perdesini Cibrîl’e kaldır!) diye.
(Cehennem perdesini Cibrîl’e kaldır!) diye.
Perde aralanınca, azâb çeken mü’minler,
“Cebrâil”i görerek, pek fazla sevinirler.
“Cebrâil”i görerek, pek fazla sevinirler.
Ve derler ki: (Ey Mâlik, kim ki bu sâhib-kemâl,
Zîrâ biz, hiç görmedik böyle güzel bir cemâl.)
Zîrâ biz, hiç görmedik böyle güzel bir cemâl.)
Der ki: (Bu Cibrîl’dir ki, sâhibtir çok haslete.
Vahiy getirir idi hazret-i Muhammed’e.)
Vahiy getirir idi hazret-i Muhammed’e.)
Onlar, Resûlullah’ın ismini duyar duymaz,
Hep birden bağırarak ederler şöyle niyâz:
Hep birden bağırarak ederler şöyle niyâz:
(Ey Cebrâil, Resûl’e bir selâm ilet bizden.
Ve âcil haber götür Ona şu hâlimizden.)
Ve âcil haber götür Ona şu hâlimizden.)
Cibrîl, üzüntü ile oradan ayrılarak,
Huzûr-u ilâhîye varır mahzûn olarak.
Huzûr-u ilâhîye varır mahzûn olarak.
Hak teâlâ, Cibrîl’e sorar ki şu suâli:
(Ümmet-i Muhammed’in nasıldır şimdi hali?)
(Ümmet-i Muhammed’in nasıldır şimdi hali?)
O der ki: (Çok fenâdır, hepsi ateş içinde.
Yanmış her tarafları Cehennem ateşinde.)
Yanmış her tarafları Cehennem ateşinde.)
Hak teâlâ buyurur: (Yâ Cebrâil, sen hemen,
Haber ver Habîbime onların hallerinden.)
Haber ver Habîbime onların hallerinden.)
Cibrîl, Resûlullah’ın huzûruna giderek,
Ümmetinin hâlini nakleder üzülerek.
Ümmetinin hâlini nakleder üzülerek.
O zaman Resûlullah, varır Arş-ı âlâya.
Ve secdeye kapanır Allahü teâlâya.
Ve secdeye kapanır Allahü teâlâya.
Rabbimiz buyurur ki: (Secdeden kalk ve iste!
Derhâl kabûl olunur, dileğin her ne ise.)
Derhâl kabûl olunur, dileğin her ne ise.)
Arz eder ki: (Yâ rabbî, ümmetin âsîleri,
Ateşte yanıyorlar, pek fenâdır halleri.
Ateşte yanıyorlar, pek fenâdır halleri.
Tek dileğim şudur ki kerem ve ihsânından,
Âzâd eyle onları Cehennem azâbından.)
Âzâd eyle onları Cehennem azâbından.)
Hak teâlâ buyurur: (Ey şefkati bol Resûl!
Ne ki benden istedin, indimde oldu makbûl.
Ne ki benden istedin, indimde oldu makbûl.
Onlardan kim diyorsa, Lâ ilâhe illallah,
Çıkar hemen ateşten, bulsunlar Nâr’dan felâh.)
Çıkar hemen ateşten, bulsunlar Nâr’dan felâh.)
Oradan ayrılarak Resûl aleyhisselâm,
Cehenneme gelir ve “Mâlik”e verir selâm.
Cehenneme gelir ve “Mâlik”e verir selâm.
Mâlik, tâzim ederek kalkar hemen ayağa.
Gösterir Cehennemi Resûl-i Müctebâya.
Gösterir Cehennemi Resûl-i Müctebâya.
Peygamber-i zîşânı görünce ehl-i îmân,
Hep birden Ona karşı ederler âh-u figân.
Hep birden Ona karşı ederler âh-u figân.
Derler: (Yâ Resûlallah, pek fenâdır hâlimiz.
Cehennem ateşinde yandı her yerlerimiz.)
Cehennem ateşinde yandı her yerlerimiz.)
O Server çok üzülüp, hemen bunun peşinden,
Kurtarır cümlesini Cehennem ateşinden.
Kurtarır cümlesini Cehennem ateşinden.
Kâfirler görür görmez, onları böyle mesrûr,
Hayıflanır, üzülür, olurlar hep bî-huzûr.
Hayıflanır, üzülür, olurlar hep bî-huzûr.
Derler ki: (Keşke biz de, olsaydık ehl-i îmân,
Biz dahî onlar gibi kurtulsaydık buradan.)
Biz dahî onlar gibi kurtulsaydık buradan.)