DİRİLEN DELİKANLI
“İbrâhim bin Hammâd”dan nakledilir ki şöyle:
Ganîmetten bir “Merkep” düşmüştü o Resûl’e.
Ona, “Yâfur” adını verip Fahr-i kâinât.
Husûsî hizmetinde kullandı onu bizzât.
Çağırmak isteseydi eshâbından birini,
Gönderirdi hemence Ona bu merkebini.
O gidip, başı ile kapıya vuruyordu.
O da, çağrıldığını böylece anlıyordu.
Resûlullah göçünce âhiret âlemine,
“Yâfur” dayanamadı ayrılık elemine.
Dîvâne gibi olup, dolaştı orda burda.
Fazla dayanamayıp, nihâyet öldü o da.
Ve yine bir seferde, mücâhitler ordusu,
Bir yere geldiler ki, yok idi bir damla su.
“Üç yüz” kişi vardı ki, sahâbe-i kirâmdan,
Hepsi, kıvranıyordu susuzluktan o zaman.
Orda bir “Keçi” bulup, o sıra mücâhidler,
Hemen Resûlullah’ın yanına getirdiler.
O Server onu sağıp, dağıttı askerine.
O sütten, “Üçyüz kişi” içti de arttı yine.
Yine namâz kılarken bir gün Fahr-i kâinât,
Başlamadan, atına verdi şöyle tâlîmât.
Buyurdu: (Ben namâzı bitirinceye kadar,
Sen, bir yere ayrılma ve bekle aynı karar.)
Ona böyle buyurup, namâza durdu hemen.
O at, Resûlullah’ı dinledi hakîkaten.
Namâz bitene kadar, durdu at o hâliyle.
Hattâ bir âzâsını kımıldatmadı bile.
Bir gün de, o Server’e, yine bâzı kimseler,
Yeni dünyâya gelmiş bir “Bebek” getirdiler.
Resûl aldı bebeği mübârek kucağına.
Ve (Ey bebek, ben kimim?) diyerek sordu ona.
Yeni doğmuş o bebek, konuşup gâyet düzgün,
Dedi ki: (Sen elbette Allah’ın Resûlüsün.)
Bu cevap, memnûn etti Allah’ın Resûlünü.
Buyurdu: (Uzun etsin Allah senin ömrünü.)
“Enes bin Mâlik” dahî naklediyor ki bizzât:
Ensârdan genç birisi, eyledi bir gün vefât.
Çok yaşlı bir annesi kalmış idi geriye.
Gittik kadıncağızı etmek için tâziye.
Oğlunun cenâzesi, yanında duruyordu.
Kadın, üzüntüsünden devamlı ağlıyordu.
Yâni çok dertli idi kadıncağız o anda.
Ellerini açarak bulundu bir duâda.
Dedi ki: (Yâ ilâhî, Habîbin hürmetine,
Vefât eden oğlumu geri ver bana yine.)
O anda delikanlı, açtı hemen gözünü.
Dirilip, bizim ile yemek yedi o günü.