GIYBET KANSER GİBİDİR – 2
Halid bin Rebi’ “rahmetullahi aleyh” hazretleri anlatır:
“Dostlarım bir müslümanı gıybet etdiler, ben mâni olmadım. O gece rü’yada siyah bir kimsenin, pis kokulu domuz etini bir tabağa koyup getirdiğini ve önüme koyup yüksek sesle, “Hadi ye!” dediğini gördüm. “Ben müslümanım, müslüman domuz eti yemez,” dedim. “Ama müslümanın etini yersin, o bundan bin kat harâmdır” diyerek o etden bir parça kesip ağzıma koydu. Uyandım, o et ağzımda idi ve pis pis kokuyordu. Kırk gün onun pis kokusunu ağzımda duydum.”
İbni Sîrîn hazretleri, “Seni gıybet ettim, hakkını helâl et” diyen birisine şöyle cevab verdi:
“Allahü teâlânın harâm etdiğini ben nasıl helâl ederim.”
Bu sözle, önce Allahü teâlâya tevbe et ki, benim helâl etmemin faydası olsun demek istedi.
İbrâhim Edhem hazretleri, bir yemeğe da’vet edilmişdi. Sofrada, çağırılanlardan birinin bulunmadığı söylenince, o ağır kimsedir, denildi. İbrâhim bin Edhem, gıybet edildi, buyurdu ve çıkıp gitdi.
Hasen-i Basrî hazretlerine, birisinin kendisini gıybet etdiğini haber verdiler. Ona bir tabak helva gönderip, (Sevâblarını bana hediyye etdiğini işitdim. Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum) dedi. İmâm-ı A’zâm Ebû hanîfe hazretlerine de, birisinin kendini gıybet etdiğini söylediler. Ona bir kese altın gönderip, (bize verdiği sevâbları artdırırsa biz de karşılığını artdırırız) dedi.
Yapılan kötüleme yalan ise, iftirâ ise, zararı söyliyene olur. (Onun sevâbları bana verilir. Benim günâhlarım ona yüklenir) demelidir. İftirâ etmek, gıybet etmekden dahâ fenâdır.
Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mânî olmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyâda ve âhıretde yardım eder.”
“Yanında, din kardeşi gıybet edilince, gücü yetdiği halde ona yardım etmiyen kimsenin günâhı, dünyâda ve âhıretde kendine yetişir.”
“Bir kimse, dünyâda din kardeşinin hakkını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu, Cehennem azâbından korur.”
Gıybet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile red etmezse, gıybet günâhına ortak olur. Sözünü kesmesi veyâhut kalkıp gitmesi mümkün ise, bunları yapmalıdır. Eliyle, başıyla, gözüyle men etmesi kâfî gelmez. Açıkça, sus, demesi lâzımdır.
Hocam (Gıybet edene sus diyene yüz şehid sevâbı verilir.) buyurdu.
İnsanı gıybet etmeğe sürükliyen sebebler çokdur. Bazıları şunlardır:
Ona karşı düşmanlık, yanında olanların fikirlerine uymak düşüncesi, sevilmiyen bir kimseyi kötülemek, kendisinin o günâhda bulunmadığını bildirmek, kendinin ondan üstün olduğunu bildirmek, hased etmek, yanında bulunanları güldürmek, şakalaşmak, onunla alay etmek, ummadığı kimsenin harâm işlemesine hayretini bildirmek, buna üzüldüğünü, ona acıdığını bildirmek, harâm işlediği için onu sevmediğini bildirmek.
Gıybet, insanın sevâblarının azalmasına, başkasının günâhlarının kendine verilmesine sebeb olur. Bunları, her zaman düşünmek, insanın gıybet etmesine mânî olur.
Gıybet ederken başkasından söz taşınırsa ayrı bir günâha daha girer. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Söz taşıyan (nemmam) Cennete giremez.”
“Sizin en fenânız söz taşıyanlar, aranızı bozanlar ve insanları birbirine düşürenlerdir.”
Buna fitne çıkarmak denir. Büyük günâhdır.
Gıybet insanların aralarının açılmasına, dargınlıklara sebeb olur. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki:
(İki kimse birbirlerine dargın olarak ölürlerse, Cehennem yüzü görmeden Cennete giremezler. Cennete girerlerse bile birbirleriyle karşılaşamazlar.)
Gıybet etmenin keffâreti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla helâlleşmekdir. Affetmezse, onu övmeli, sevdiğini bildirmeli, yalvarmalı, gönlünü almalıdır. Helâl etmezse hak yine onundur. Pişman olmadan helâlleşmek, riyâ olur, ayrı bir günâh olur. Ölüyü ve zîmmî olan kafiri gıybet de harâmdır.