-HAYATINDAN KESİTLER-
Kimya fakültesinde okuması ve yeni bir buluşu:
-1-
Eczacı mektebi bitince bütün eczacılar anadoluya tayin edildi. Âdet öyle idi. Harb okulunu bitiren anadoluya tayin edilirdi. Benim arkadaşlarımı da anadoluya tayin etdiler. Beni İstanbul’un ortasında, tıbbiye mektebine müzakereci subayı tayin etdiler. Görülmemiş bir şey oldu bu. Hatta birkaç sene sonra tıbbiye mektebinin eczacısı, binbaşı tekavüd oldu. Onun yerine gelen binbaşı, bir paşadan bahsetti, “bu paşa neyin oluyor” dedi. “Amcan mı, dayın mı?” dedi. Ben tanımıyorum öyle birisini dedim. Dedi ki; Sen ne diyorsun! Sizin tayininiz yapılırken, ben yapardım tayinleri. Ben o zemân personel dairesinde sıhhiye şubesi müdürüydüm. Bütün doktorların, eczacıların tayinlerini ben yapardım. Senin İstanbul’a tayinin için iki kerre benim ayağıma geldi. “Hilmi’nin işi ne oldu, Hilmi’nin işi ne oldu?..” dedi. Herhalde senin ya amcan, ya dayın olmalı diyor. Ben de tanımadım dedim. Diyor ki; “Koskoca paşa, benim gibi bir binbaşının ayağına geldi, Hilmi’nin işi ne oldu dedi. Tıbbiyeye müzakereci olarak, memleketine tayinini istedi” diyor. Efendi’nin kerameti efendim. Ben tıbbiye mektebinde talebe iken, subay talebeler de vardı. Bir tanesinin ismi, Daim bey idi. O Daim bey piyade idi, fekat dişçi mektebine devam etdi. Nasıl ben kimyaya devam etdim kimyager oldum, o da öyle diş tabibi oldu. Eczacıydım ben. Efendi hazretleri kimyaya kayd olmamı söyledi. Yoksa benim kimyaya kaydolmak aklımda bile yokdu. Kaydoldum. Kimyager oldum, kimya mühendisi oldum. İşte bu Daim bey’de açıkgöz biri idi. Dişçiliğe devam etdi. Diş tabibi oldu. Sonra istifasını istedi. Sivil oldu. Ankara’da muayenehane açtı. O Daim beyle, nöbetçi olduğumuz zemânlar geceleri konuşurduk, birbirimize anlatırdık. Ben üstteğmendim, o da binbaşı idi. Daim bey dişcilikte okumadan evvel Çankayada muhafız alayındaymış. Oradaki hatıralarını anlatırdı.
Askerî tıbbiyede müzakereci iken, Efendi hazretleri; “Niye boş duruyorsun madem üniversitede vazifen var kimyayı bitir” dedi. Beni kimyaya teşvik etdi.
Yüksek matematikçi Von Mises’den, mekanik profesörü Prager’den, fizikçi Dember’den, teknik kimyâyı Goss’dan okudum. Kimyâ profesörü Arnd’ın yanında çalıştım. Takdîrlerini kazandım. Arndın yanında altı ay travay yapıp (Phenylcyan-nitromethan-methyl esteri) cisminin sentezini yapıp, formülünü tesbit ettim. Dünyada ilk olan bu başarılı travayım, Fen fakültesinin 1937 senesi ikinci kânun tarihli (Fen Fakültesi Mecmûasında) 139. sahifede ve Almanya’da çıkan (Zentral Blatt) kimyâ kitâbının (m.1937) târih ve (2519) sayısında (H. Hilmi Işık) başlığı altında yazılıdır. 1936 senesi sonunda 1/1 Sayılı Kimyâ Yüksek Mühendisliği diplomasını aldım. O sene Türkiye’de ilk ve tek olarak kimyâ yüksek mühendisi olduğum, günlük gazetelerde yazıldı. Bu başarımdan dolayı askerî kimyâ sınıfına geçirilerek, Ankara’da, Mamak’ta zehirli gazlar kimyâgeri yapıldım. Burada onbir sene kalıp, Auer fabrikası genel direktörü Merzbacher ve kimyâ doktoru Goldstein ve optik mütehassısı Neumann ile yıllarca çalıştım. Onlardan almanca öğrendim. Harb gazları mütehassısı oldum. Başarılı hizmetler gördüm. Meselâ İkinci cihân harbi’nde, İngilizler Polonya’ya yüzbin halk maskesi sattı. Maskeler Çanakkale Boğazı’ndan geçerken Almanlar Polonya’yı istilâ etti. İngilizler maskeleri Türkiye’ye satmak istedi. O zaman yüzbaşı rütbesinde idim. Bunları muâyene ettim. Süzgeçlerin zehirli sisleri kaçırdığını anlayarak, (kullanılamaz, işe yaramaz) raporunu verdim. Milli Savunma Bakanlığı ve İngiliz sefîri inanmadılar. Telâşa düştüler. İngilizlerin yaptığı şey, nasıl bozuk olurmuş denildi. İsbat ettim. Sonra, parçalanıp yamalık olarak kullanılabilir raporunu verdim.
-devamı var-