Hocamız Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin “rahmetullahi aleyh” vefatlarında yayınlanan gazete yazılarından:
10-
Çınaraltı
İsmail Yağcı
31 Ekim 2001 Çarşamba
İsmail Yağcı
31 Ekim 2001 Çarşamba
– dünden devam –
Bir zemânlar Buhâra taraflarında büyük bir bilgin varmış. Bu zâtın iki de yetişkin oğlu var. Bu bilgin bir işi için, bir ay kadar, yakın bir şehre gider. Bu arada Buhâra emîri, şehir halkına toplu bir ziyâfet verir. Türk âdetlerine göre, böyle toplu bir ziyâfetde, servis hizmetlerini, delikanlı erkekler yapardı. Ziyâfet bitimine doğru, bir yalancı, bu ziyâfeti vâlînin, gelenlere büyük bir vergi yazmak üzere tertîb etdiğini söyler. Bunu duyanlar aman bize yazılmasın diyerek, panik içinde kaçmağa başlarlar. İşte bu arada, bir çok kişi ezilir ve ölür. Ölenler arasında Buhârâlı bilginin iki oğlu da vardır.
Bir ay kadar sonra, bu âlim şehre döndüğünde, bir çok öğrencisi, bu üzüntüden dolayı, huzûrunda suskun dururlar. Bilgin sorar: “Hayrdır neden böyle susuyorsunuz?” öğrenciler de “Efendim, sizin çocuklarınızın vefâtı sebebi ile çok üzüldük.” derler. İşte o zemân bu âlim şu ibretlik cevâbı verir: “Siz bunu unutun. Benim ömrümde bir def’a ciğerim yandı. O da rahmetli hocamı gayb etdiğim zemân idi.” der.
Gerçekten insanın öğretmenini gayb etmesi pek ağır bir şey oluyormuş. Şimdi anladım.
Bir ay kadar sonra, bu âlim şehre döndüğünde, bir çok öğrencisi, bu üzüntüden dolayı, huzûrunda suskun dururlar. Bilgin sorar: “Hayrdır neden böyle susuyorsunuz?” öğrenciler de “Efendim, sizin çocuklarınızın vefâtı sebebi ile çok üzüldük.” derler. İşte o zemân bu âlim şu ibretlik cevâbı verir: “Siz bunu unutun. Benim ömrümde bir def’a ciğerim yandı. O da rahmetli hocamı gayb etdiğim zemân idi.” der.
Gerçekten insanın öğretmenini gayb etmesi pek ağır bir şey oluyormuş. Şimdi anladım.
– devamı var –