Süfyân-ı Sevrî hazretlerine bir adam gelir ve der ki:
“Efendim, bizim ailemiz kalabalık, maişetimiz de dardır. Sıkıntılarımız var, geçinemiyoruz. Masraflar arttı. Yakacak lâzım, giyecek lâzım, ne yapacağımızı şaşırdık.”
Süfyân-ı Sevrî rahmetullahi aleyh buyurdu ki:
“Evet, doğrudur. Söylediklerin lâzımdır, olmazsa olmaz. Fakat ölmek de lâzım, kabre girmek de lâzım, suâl meleklerine doğru dürüst cevap vermek lâzım… Bitmedi, kıyamet günü dirilmek ve yaptıklarının hesabını vermek lâzım. Sırat köprüsünü geçmek lâzım ki, geçemeyen Cehennemi boylar…”
Hazret-i Osman kabir ziyaretlerinde çok gözyaşı dökerdi. Öyle ki mübârek sakalları ıslanır, kabirde yatan kim olursa olsun fark etmez, çok ağlardı. Sordular:
– Yatan yakınınız filan değil, niye kendinizi harap ediyorsunuz?
– Ben bizzat Peygamber efendimizden duydum. “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir, yahut Cehennem çukurlarından bir çukur!” Kabrin Cennet bahçelerinden bir bahçe olabilmesi için günahlardan sakınmak lâzımdır.
Fudayl bin İyad hazretleri buyurdular ki:
“Allahü teâlâyı tanıdıktan sonra Ona isyanda bulunan kimseye çok hayret ediyorum.”
Abdullah bin Mesud radıyallahü anh buyurdu ki:
“Sıratı geçmediği hâlde gülen, peşinde ölüm olduğu hâlde sevinen, neşelenen kimseye hayret ederim.”
Fudayl bin İyad hazretleri buyurdu ki:
“Nice neşeli, sevinçli kimseler vardır ki, onları saracak kefenleri dokunmuş, satışa sunulmuştur.”
Hasen-i Basrî rahmetullahi aleyh bir kabristandan geçerken mezar başında ağlayan bir kız çocuğuna rastlar. Yanık yanık ölen babasına seslenir:
“Ey babacığım her akşam sofranı ben hazırlardım, bu akşam sofranı kim hazırladı? Her gece yatağını ben açardım, bu gece kim açtı?”
Neticede şunu unutmamalıyız ki; dünya hayaldir, insan âcizdir. Dünyaya milyarlarca insan gelmiş, bir müddet yaşamışlar, sonra ölüp gitmişlerdir. Birkaç sene sonra biz de onlardan biri olacağız…
M. Said Arvas TÜRKİYE GAZETESİ