Hocam
Erzincan’da, “Askeri Lise”de iken bu zât,
Birinci sınıfda iken, “Hocam”dı benim bizzat.
“Onbeş yaşım”da iken rastladım kendisine,
Zirâ O geliyordu bize “Kimyâ dersi”ne.
Çok öğretmen görmüşdüm ama O farklı idi,
Öğretmenden de öte, “Müşfik baba” gibiydi.
Biz bütün talebeler, Onu çok seviyorduk,
Çünki O’ndan, çok güzel şeyler öğreniyorduk.
Liseden sonra dahî, aradım, O’nu buldum,
Hatta kendilerine çok yakın “Komşu” oldum.
Bir ara fakültede okurken İstanbul’da,
Garibdik, elimize geçmezdi para pul da.
Birkaç kişi, bir bodrum katında kalıyorduk,
Velâkin doğru dürüst yemek yiyemiyorduk.
Muttalî olduğundan Hocam bu hâlimize,
“Yemek” gönderiyordu evinden sık sık bize.
Yalnız Hocamın değil, “Hanımanne”nin dahî,
Bize ihsânlarını vasf edemem vallahi.
Her ne zemân girseydim bir sıkıntı ve derde,
Onların yardımıyla çıkardım selâmete.
Hele “Nişanlı”ydık ki, kız tarafıyla, birden,
Aramıza soğukluk girdi bir “Hiç” yüzünden.
Câhildim, toydum henüz, sıkılmışdı çok canım,
Tam yüzüğü atıp da, nişânı bozacakdım.
O gün de yine Hocam yetişerek imdâda,
Kısa bir nasîhatda bulundular o anda.
Dediler ki: (Kardeşim, sizin se’âdetiniz,
Bil ki, şimdiden başlar, aman dikkat ediniz.
“Hanım”ınıza karşı olun kibâr ve nâzik,
Ağzınızdan çıkanı, kulağınız duysun ilk.
Kalb, “Sırça serâyı”na benzer ki, kırılsa bir,
Artık hiç yapılamaz ve kolay olmaz tâmir.
Onlar “Temiz insan”lar, bil de kıymetlerini,
Olur olmaz şeylerle incitme kalblerini.
Annen baban müsâfir, bugün var, yarın yoklar,
Sen “Hanım”la birlikde yaşarsın uzun yıllar.)
Bu, bir iki cümlelik bir nasîhatdı, fekat,
Bahşetdi ömür boyu bana “Mutlu bir hayât.”
“Otuziki yıl” oldu evlendiğimden beri,
Silinmedi kalbimden Hocamın o sözleri,
Derdi ki: (Uzak durun fitneden, bölünmekden,
Zirâ daha günâhdır bu, “Adam öldürmek”den.
Ne suç işler, ne günâh hakîkî bir Müslimân,
Kanûna karşı gelmez, devlete etmez isyân.)
İlme ve insanlığa bir “Hizmet” yapdı ki hem,
Âcizdir anlatmakdan onları “Dil” ve “Kalem.”
Abdüllatif Uyan