Bâyezîd-i Bistâmî “kuddise sirruh” hazretleri buyurdular ki;
Gözlerini harâma bakmaktan ve başkalarının ayıplarını görmekten koru.
Bir gece karanlığında odamda otururken, ayaklarımı uzatmıştım. Hemen bir ses duydum. Sultânla oturan edebini gözetmelidir, diyordu. Hemen toparlandım.
Allahü teâlâ’nın kendileri sebebiyle nefsimi cezâlandırdığı bütün şeyler üzerinde düşündüm. Onların en şiddetlisi olarak gafleti buldum. Allahü teâlâ’dan bir an gâfil olmak (bir an Onu unutmak) Cehennem ateşinden dahâ şiddetlidir.
“Ey Allahım! Ey kusûrlardan uzak olan sonsuz kudret sahibi Rabbim. Sen ne dilersen yaparsın. Benim vücûdumu öyle büyült, öyle büyült ki, Cehennemi ağzına kadar doldursun. Böylece başka kullarına yer kalmasın. Onların yerine ben yanayım.” Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” da böyle duâ ederlerdi.
Siz havada uçan birisini gördüğünüz zamân, hemen o kimsenin fazîletli, kerâmet sahibi birisi olduğuna hükm vermeyin. Hatâ edebilirsiniz. O kimsenin hakîkaten fazîlet ve kerâmet sahibi olduğunu anlamak için, İslâmiyyetin emirlerine uymaktaki hassâsiyetine, Peygamber efendimizin “aleyhissalâtü vesselâm” ahlâkı ile ahlâklanması ve sünnet-i seniyyeye uymasına, hakîkî İslâm âlimlerine olan muhabbet ve bağlılığına bakın. Bunlar tam ise, o kimse fazîlet ve kerâmet sahibidir. Bunlara uymakta en ufak bir gevşeklik ve za’îflik bulunursa, o kimse için fazîlet ve kerâmet sahibidir, demek mümkün olmaz.
Yâ Rabbî! Sana kavuşmak nasıl mümkün olur?” diye duâ ettim. Bir nidâ geldi, “Nefsini üç talakla boşa” diyordu.
Bu kadar zahmet ve meşakkatlere, sıkıntılara katlanarak aradığımı, annemin rızâsını almakta buldum. Çok basit gibi gelen anne rızâsını almanın, bütün işlerin evvelinde lâzım olduğunu anladım.
Günâhlara bir defa, tâ’atlere ise bin defa tövbe etmek lâzımdır. Yani yaptığı ibâdet ve tâ’atlere bakıp kendini beğenmek, o ibâdeti hiç yapmamak günâhından bin kat dahâ fenâdır.
İnsana zararı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Bunun, gaflet olduğunu anladım. Gafletin insana yaptığı zararı, Cehennem ateşi yapmaz. Yâ Rabbî! Bizleri gaflet uykusundan uyandır. Lütuf ve keremin ile bu duâyı kabûl eyle.
Bir kimsenin, Allahü teâlâ’ya olan muhabbetinin hakîkî olup olmadığının alâmeti; kendisinde deniz misâli cömertlik, güneş misâli şefkat ve toprak misâli tevâzu’ gibi üç hasletin bulunmasıdır.
Allahü teâlâ’nın nimetleri, her an herkese gelmektedir. O hâlde her zamân Ona şükür etmek lâzımdır.
Bizim sözlerimiz Kitâp ve sünnettendir. Bu iki kaynaktan gücünü ve manâsını almayan bir sözde değer yoktur.
Ârifin alâmeti nedir, diye sorulduğunda; Allahü teâlâ’yı anmakta gevşeklik göstermemektir, buyurdu.
-devamı var
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi