3 saatlik bir yolculuktan sonra arkadaşım Mehmet ile Göynük’e vardık ve her zaman olduğu gibi Akşemseddin Hazretlerinin kabrini ziyaret ettim. Sonra da pazarın uygun bir yerinde satışa başladık. Ne mi satıyoruz? Her derde deva olan akupunktur aleti… “Aman Allahım, nasıl bir alet, neye yarar ? diye soran yok! Sanki kıtlıkta simit satıyoruz. İnanır mısınız? Arabamızdaki aletler yetmemiş, 3 saatte 100 adet cihazı satmıştık. Toparlanıp dönüşe geçtik. Ben her pazar öncesi ve sonrası mutlaka Akşemseddin Hazretlerini ziyaret ederim. Bu gün de dönüşte hem ziyaret hem de ikindi namazını kılmak için cami avlusundan girerken Mehmet Abi bana seslendi:
– Arkadaş, ben bu gün senin satış tekniğinden bir şey anlamadım.
-Neden abi?
-Baksana cihazlar peynir ekmek gibi satıldı. Daha önceki gelişlerinde bu adamlara neler anlattın?
-Ah! Mehmet Abi ah! Benim lisanım ve ilmim sana yetmedi ki pazar kalabalığındaki onca insana yetsin. Bu başarının, huzurunda bulunduğumuz zatın yüzü suyu hürmetine olduğunu hâlâ anlayamadıysan ben sana ne anlatayım daha. Bak vakit epey geç oldu. Hayırlısıyla namazımızı eda edelim de yola çıkalım.
…..
-Konuşsana Metin! Niye susuyorsun? Gündüz gelirken ne güzel anlatıyordun? Aynı şeyleri yine anlatsana.
-Bak Mehmet Abi! Sana daha önce söylemiştim. Benim lisanım ve ilmim, böyle hassas konulara yetmez. Beni bırak, sana bu konuları şu gördüğün yollar, çamlar, kozalaklar anlatsın.
-Ne demek istiyorsun?
-Boş ver Mehmet Abi. Kozalak deyince aklıma geldi. Hanım soba tutuşturmak için kozalak topla demişti bana. Şuradan biraz toplayım da eve götürelim.
-Peki…
…
-Ooo! Şunlara baksana küçücük, toplamaya bile değmez.
-N’olurdu şunlar iri iri ve kuru olsaydı, şu hale bak.
-En iyisi boşver bunları. Zaman kaybetmeye gerek yok. Zaten açlıktan da midemiz sırtımıza yapıştı.
-Abi istermisin? Şimdi şöyle mis gibi çıra kokan bir ev ve üstünde bal, börek ve kaymak olan kocaman bir düğün sofrası… Ne dersin?
-Aman Metin! Bu soğukta, bu şaka yapılır mı bana?
– devamı var –
TGRT FM