Hazret-i Ömer radıyallahü anh’ın İran’a gönderdiği ordu, kısa zamanda Allahü teâlâ’nın yardımıyla zafer kazandı. Sağ salim ve ganimetlerle döndü. Hazret-i Ömer radıyallahü anh’ın huzuruna vardıklarında halife, İslâm ordusuna hiç bakmadı. Ne yaptınız? diye sual bile sormadı. Halifenin bu muamelesi Eshâb-ı kirâm’a çok ağır geldi. Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah radıyallahü anh’ı mescidde görüp halifenin onlara karşı alâkasızlığından şikâyet ettiler. Hazret-i Abdullah: “Babamın huzuruna bu elbiselerinizle mi çıktınız?” dedi. Meğer İslâm ordusu, İran’ın süslü elbiselerinden giymişlerdi.
Eshâb-ı kirâm, Hazret-i Abdullah’ın işaretiyle gidip elbiselerini değiştirdiler. Böylece Hazret-i Ömer’in huzuruna vardılar. Bu sefer Hazret-i Ömer bunları iyi karşılayıp her birinin ayrı ayrı hâlini, hatırını sordu. Eshâb-ı güzinden birisi cesaret edip, kalktı: “Yâ Emirel-mü’minin ilk görüşmemizde bize hiç iltifat etmediniz. İkinci görüşmemizde çok iyi karşıladınız. Bunun sebebi nedir?” diye sordu. Hazret-i Ömer: “Sizi, elbiselerinizi değiştirmiş görünce kendi kendime: “Eshâb-ı güzîn benim hayâtımda elbiselerini değiştirdiler. Birkaç gün sonra Allah korusun kalplerini değiştirirler. Dünyâyı sevmeleri artar. Yarın kıyâmet gününde Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) kavuşunca, Yâ Ömer! senin halifeliğin zamanında benim Eshâbım elbiselerini değiştirdiler sonra kalbleri değişti. Niçin manî olmadın? diye hitâb eder, azarlar diye korktum.” Onun için İran’ın süslü elbiselerini giydiğiniz zaman her biriniz gözüme bir belâ dikeni gibi göründünüz. Fakat elhamdülillah elbiselerinizi değiştirince, endişe ettiğim tehlike ortadan kalktı. Size iyi muamelede bulundum.” buyurdular.