Enver abim buyurdular ki;
Cahillerin, bizim gibilerin doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakkın feyzinden istifade etmesi mümkün değildir. Ancak feyzi alıp da bize veren bir Zata yapışmak, o feyze kavuşmak demektir ki, bu lazım ve zaruridir, yol böyle gelmişdir. Hazret-i Peygamberden (sallallahü aleyhi ve sellem) beri yol böyle gelmişdir. Feyzi alan bir kimse, feyz vermişdir. Feyzi ala ala o da artık doğrudan doğruya güneşden alacak hale geldi mi, O da güneşden alır, alamıyacak olanlara yavaş yavaş verir ve bugüne kadar böyle gelmişdir. Doğrudan doğruya yeni doğan bir çocuğun, bir yavrunun, güneş ışığı karşısında hayat bulması mümkün değildir, ölür. Gölge lazımdır ona evvela. Allah’a şükür. Ne talihliyiz. Bu gölgede Rabbimizin ihsanına kavuştuk. Yalnız bu kadarına yeter demeyelim. Bu yolda doymak yok çünki. Deryayı versen bir derya daha. Neden? Cennette dereceler sonsuz çünki. Ahirette pişmanlık var. Mübarekler buyurdular ki; cennete girenler de pişman olacaklar. Ben de çok çalışsaydım, şu devlete kavuşsaydım. Yani herkes orada, ben de daha fazla uğraşsaydım, bir kitâb daha fazla satsaydım, Rabbim bana da şu nimeti ihsan etseydi, diyecektir. Çalış kardeşim, işte yarış bu. Ne yapacaksın sen dünyâ hırsını… Asıl yarış bu. İbâdet yarışı. Eğer öyle olmasaydı Eshâb-ı Kirâm İspanya’ya, Türkiye’ye, İstanbul’a kadar niye gelsin. Hazret-i Halid Bin Zeyd (radıyallahü anh) niçin gelsin buralara kadar. Sırf bunlar Rabbimizin daha çok rızasını tahsil etmeğe, Allah’ın kulları yanmasın diye buralara kadar yorulmuşlar, gayret göstermişler, uğraşmışlar, hayatlarını feda etmişler, her şeylerini terk etmişler ve buralara kadar gelip şehid düşmüşler. İspanya’ya kadar gitmişler, kolay değil. Cihad budur işte. O günün cihadı buydu, bugünün cihadı da budur. Değişen bir şey yoktur. Yine, Allahın kullarına İslâmiyeti yaymaktır esas. Zamanın şartlarına uygun olanı yapmak lazım. Bugünün şartlarında en uygun yol budur ve arkadaşlarımız da bunu yapmaktadırlar. Hepsine sevgilerimizi, muhabbetlerimizi, duâlarımızı bildiriyoruz ve duâ bekliyoruz. Başta Hocamız olmak üzere hakikaten, arkadaşlarımızdan duâ istiyoruz. Hatta Peygâmber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Eshab-ı Kiram’a buyurmuşlar ki; bana da duâ edin. Ya Resulallah, sizin de duâya ihtiyacınız var mı demişler. Evet bana da duâ edin. Duâ edene mi daha çok fâidesi olur, duâ edilene mi fâidesi, daha sonra belli olur. Onu Allahü teâlâ bilir. Siz duâya memursunuz, biz de duâya memuruz. Birbirimize duâ edeceğiz, birbirimizin kusurlarını görmeyeceğiz. Birbirimizi çok seveceğiz. Bu sevgiden inanın rahmet-i ilahi inzal olur.
ali zeki osmanağaoğlu