Enver abim bir Ramazan-ı şerif günü buyurdular ki;
Bir gün Mübarekler buyurdular ki: ‘Kardeşim, Allahü teala bu hizmetlerden dolayı bana bir nimet verirse ki, inşallah Cennetini ihsan edecek. Çünki, vermek istemeseydi istek vermezdi. Cenab-ı Hak bize, Efendi Hazretleri’ni tanıdığımız günden beri hep dinine uymak, onun emirlerine ve yasaklarına uymak, sonra da onun dinini yaymak nasip etti. Bu, cenab-ı Hak’kın bize bir şey vereceğine alamettir. Bir insan birisine iyilik yapmak isterse, ona bir iş verir. Maksat iş değil; maksat; işte sen bunu yaptın, aferin sana. Onun için, bunu al bakalım deyip ona bir ihsanda, ikramda bulunmak için, insan sevdiğine ufak bir iş verir. Maksadı, o işin karşılığı değil de, tasarladığını, önceden düşündüğünü ona vermek içindir. İşte Allahü teala da Cennetini vermek istediği kullarının kalbine bakın neler verir: Evvela, O’nun sevdiği bir kuluna onu tanıştırır. Bu, Allahü tealanın kullarına olan en büyük merhametidir. Neden ? Eshab-ı Kiram’a Peygamber Efendimiz’i tanıttığı gibi. Nitekim görüp de tanımayanlar var. Ebu Cehil var, Ebu Leheb var. Bunlar gördüler; ama tanımadılar. Tanımak ayrı şey, görmek ayrı şey. Bir beyt var Mektubat’ta, ne güzel :
‘İyiliğe elverişli olmayan kimse faidelenemez, Peygamber’i dahi görse.’
Demek ki, Allahü teala bir kuluna Cennetini vermek mi istiyor, evet; evvela onun karşısına, onu Cennete götürecek bir vasıtayı ihsan eder. Kat’iyyen vasıtasız iş olmaz. Elektrik, ses, şu konuşmamız, efendim her şey ama her şey vasıtayla. İşte Allahü teala Cennetini vermek istediği kullarına ne veriyor evvela, bir vasıtayı veriyor. Ahiretin vasıtası, Cennetin vasıtası, evvela Allah’ın sevgili kullarıdır. Evliyalardır, âlimlerdir, Mübarekler’dir. Bunlar, insanı Cennete götüren vasıtalardır…
ali zeki osmanağaoğlu