Enver abim buyurdular ki;
Mübârekler buyuruyorlar ki; Dünyâda râhat yok. Burada râhat ve huzûr arayanlar ahmak olmaz mı? Yok ki. Ama efendim biz râhatız! Nereye göre râhatız? Resûlullah efendimiz buyuruyorlar ki; “Bu dünyâ mü’mine hapishâne”. Hapishânede râhat olur mu? Hapishânede bir def’a râhat vardır. O da, berât etdiğin zemân ya’nî kapıdan çıkarken. Dolayısıyla, bu dünyâda hiç kimse, râhat buldum, huzûr buldum demesin, âhirete nazaran. Dünyâya göre, dünyâlıklara göre, dünyâ tabî’atine göre olabilir ama âhirete nazaran buradaki râhatlığımıza ancak hapishâne denir.
Mübârekler buyuruyorlar ki; “Her derd-ü belânın, her üzüntünün, her sıkıntının mutlaka bir karşılığı vardır. O, günâhdır”. Günâh işlendiği anda Allahü teâlâ bir cezâ verir. Üzüntü verir, sıkıntı verir, darlık verir, bir şey verir, bir hastalık verir. O hâlde dünyâda çekilen her sıkıntının karşılığı, bir günâhdır. Allahü teâlâ buyuruyor ki, her günâhın karşılığı vardır. Ebu Bekr-i Sıddik radıyallahü anh; Bütün günâhlarımıza karşı Allahü teâlâ cezâ verecekse, bizim kurtulacak tarafımız yok, buyuruyor. Ne olacak bizim bu hâlimiz deyince, Peygamberimiz buyurmuşlar ki; Sen hiç hasta olmaz mısın? (Olurum ya Resûlallah). Peki sen hiç üzüntü, sıkıntı çekmez misin? (Çekerim ya Resûlallah). Bütün bunlar, o günâhların keffâretdir, buyurmuş. Allahü teâlâ bunları verir. Onun için, bir mü’mine gelen derd-ü belâ ni’metdir. Mutlaka günâhlarına keffâret. Sevinmesi lâzım mü’minin, üzülmesi değil. Sonra kime isyân etdin? Senin neyin var ki? Ne gözlerin, ne kulakların, hiç, hiç bir şey! Hepsi Allahü teâlânın bir emânetidir. Verir, yarın da alır. Onun için tevbe istiğfâr etmeli. Bana belâ ver dememeli, Allah korusun o yanlış olur. Peygamberimizin emri var. Biz tâlib olmayız, gelince de isyân etmeyiz. Fekat şunu unutmayalım ki, eğer bu gelen belâ, musîbet kendi irâdemizle gelmişse çok tehlükelidir. Birgün bir arkadaş Mübâreklere soruyor, kazâ ve kader nedir? Çok merak ediyorum diyor. Mübârekler buyurmuşlar ki; Senin anlıyacağın gibi söyliyeyim, insanda icraat iki dürlü olur, bir; irâdesiyle olur, bir de irâde dışı olur. İşte, gözün görmesi, kulağın işitmesi, kalbin çalışması, eğer irâdeyle oluyorsa kazâ, irâden dışında oluyorsa ona kader denir. Eğer irâdenle iş yapıyorsan buna kazâ denir. İrâden dışındaysa buna kader denir. Sen ona dokunamazsın. O kendi mecrâsında akar, akar, akar ve gider.
ali zeki osmanağaoğlu