Enver abim buyurdular ki;
Hayat hayaldir, hayat böyle bitecek. Allah muhafaza etsin, cenab-ı Hakkı unutarak, yalnız ve yalnız mal mülk peşinde olanlar, bu aşka tutulanlar için kitaplar diyor ki; şarap içmiş sarhoşa benzer. Sarhoş nasıl burnunun ucunu göremezse, bunlar da hiçbirşey görmez. Bunlar ancak öldükleri zaman ayılırlar ve biz nereye geldik derler. Nasib meselesi. Onun için, bu ehl-i dünyaya acımak lazım. Mala muhabbet bahsinde Peygamber efendimiz, ”Ya Rabbi, beni sevenlere hayırlı mal ver, bana düşman olanlara çok mal ver” buyurmuşlar.
İslamiyetin iki esası vardır. Birincisi öğrenmek, ikincisi de öğretmektir. Öğrenmeyen Cehenneme gider. Cehalet, özür olmaktan çıkmıştır. Öğretmeyen Cehenneme gider, çünki, eğer bize öğretmeselerdi biz bugün müslüman değildik. Tabii, bize İslamiyeti öğretenlerin bizim üzerimizde hakları var. Çünki, bizim müslüman olmamız için canlarını feda ettiler, mallarını feda ettiler, hayatlarını feda ettiler; biz yanmıyalım diye. Öyle değil mi? Eğer biz bu emaneti öğretmezsek, demezler mi ahirette, ne yaptın sen? Hayatta ne yaptın sen ? Ne işledin, kimlerin kurtulması için çalıştın demezler mi sana? Ve bu suâle cevap veremezsek, cezaya müstehak olursak, kim kurtarır bizi ahirette, hiç. O halde, nasıl iki ayağımız varsa, nasıl iki gözümüz varsa, İslamiyetin iki esası, iki temeli vardır. Birincisi; mutlaka öğrenmektir, ikincisi; mutlaka öğretmek. Buna emr-i maruf derler ki; kendimiz için yaptığımız ibadetler, Allah için sarfettiğimiz paralar, Allah yolundaki cihad sevabından, emr-i maruf sevabı öyle çok ki… Bütün bu ibadetlere verilen sevap, emr-i maruf yapmanın yanında, deryada bir damla eder. Yani, anlatmanın yanında, konuşmanın yanında, yazmanın yanında, yaymanın yanında, deryada bir damla eder.
ali zeki osmanağaoğlu